“Sosyal Medya” Hakkında Küçük Bir Uyarı

Murat Yatağanbaba’nın bir makalesi var… Diyor ki, Tanrı’nın Ulağı (nebiullah) bugün gelseydi telefon, televizyon, internet vb. kullanırdı, elçiliğini bu kanallar üzerinden yapardı. Öyle ya, bu kadar büyük olanaklarla bir anda milyonlara ulaşmak varken karşısına aldığı yüz, iki yüz kişiyle niye uğraşsın? Öyle değil işte, öyle değil! Ulak kesinlikle bu kanalları kullanmazdı. Veya belki de, kullansa da kullanmasa da hata yapmış olurdu. Belki de bu yüzden bize asla ulak gelmeyecek.

Masonlar hiç kimseyi telefonla, Skype’la falan masonluğa almazlar. İlle törenlerine katılmak zorundasınız. MESCİTlerine gideceksiniz, özel GİYSİleri giyeceksiniz ve giriş TÖRENine katılacaksınız. Orada yeni yoldaşlarınızın yüzlerini göreceksiniz, ellerini sıkacaksınız, kürsüye geçip sözler vereceksiniz ve kürsüye geçen önderden bir şeyler dinleyeceksiniz. Başka türlü olmaz. Masonlar bu yöntemde ısrarcılar çünkü yüz yüze iletişimdeki farkı biliyorlar. Bir gruba bağlanma psikolojisini biliyorlar. Uzaktan iletişim ortamlarında sözün değerinin azaldığını biliyorlar. Ulaklar masonlardan daha cahil, daha az zeki değillerdi.

Bu demek değildir ki interneti hiç kullanmayalım. Elbette kullanacağız ama akıllıca kullanacağız. Ekmek bıçağıyla adam öldürülebiliyor diye bıçakları yasaklayacak değiliz. Batı, kredi kartını ve internet bankacılığını bizden önce kullanmaya başladı ama kağıda basılı kredi kartıyla sipariş formlarını hala kullanıyorlar. E-posta varken mektubu hala kullanıyorlar. İş görüşmeleri bizde de zorunlu olmadıkça telefonla yapılmaz. Çünkü onun yeri ayrı, öbürünün yeri ayrı. İnterneti İYİ yapan şeyler var ve bu şeylerden ötürü interneti davamız için kullanabiliriz. Telefonu iyi yapan şeyler var, yüz yüze görüşmeyi de gerekli kılan şeyler var. Ve evet, “sosyal medya” denen lağım çukurunu da iyi yapan şeyler var. Ama bu yazıda örneklendiği üzere, orada elinize megafonu alıp insanlara Kuran dersi veremez, başı ve sonu olan bir ahlaki öğretiyi aşılayamazsınız. O amaca hizmet etmez. Yanlış anlaşılma riskini göze alarak İncil’den bir alıntı yapmak istiyorum: “İncilerinizi domuzların önüne atmayın.”

 

Kuranincelemesi.org ve ben kaç kere yazdık… Kaç kişiye söyledim ve söylemekten bıktım artık. Sosyal medya böyle kullanılmaz. Youtube böyle kullanılmaz. Anlamıyorlar. Başa dönüyoruz durmadan. İşte yine döndüm başa, Allah’ım sabır ver.

1) Sosyal medya “özgür” değildir. Twitter, Facebook vb. özel şirketlerdir. Para kazanmakla SINIRLANMAMIŞ amaçları vardır. Modern, seküler anayasalara göre şirketler amaçlarını kimseyle paylaşmak zorunda değiller. Ve bunlar özel şirketler oldukları için onların kurallarına uymak zorundasınız. Yani yalnızca onların doğrularına ve yanlışlarına, yani onların ahlaklarına uyduğunuz sürece sizin orada bulunmanıza izin verirler. Bunun gerçek yaşamdaki karşılığı özel bir kütüphanede araştırma yapmak veya bir kafeteryada arkadaş toplantısı yapmak veya bir konferans salonunu kiralamaktır. Asla size olanak sağlamak gibi bir zorunlulukları yoktur. Tipinizi beğenmedikleri için sizi içeri almayabilirler ve bunun için size hesap vermezler. Konferansta söylenenler hoşlarına gitmediği zaman konferansı durdurup kalabalığı dışarı çıkarabilirler. Mantıklı olun: Allah’ın Ulağı böyle ortamlarda çalışmak ister miydi? Kuran’da Muhammed’e bu konferans salonlarında ders vermemesini söyleyen ayet var; arayın, bulun.

Bu ortamlardan atıldığınızda, o güne dek yapmış olduğunuz yatırım boşa gidecektir. Orada birlikte olduğunuz insanlara yeniden ulaşıp “başka bir salonda buluşalım” diyemeyeceksiniz. Yazdıklarınızı kurtaramayacaksınız. Bu yüzlerce kez yaşandı, sayısız örneği var, haberleri aratın. Üstelik bunu yaparken adil olma gibi bir sorumlulukları da yok. Top onların, istedikleri an sizi oyundan atarlar. Oyundan atılmadan önce içeriği taşıyayım deseniz yine altyapı buna izin vermiyor.

Eğer atılmaktan korkarak kendinizi sansürlemeye başlarsanız işte bu düşüşünüzün başlangıcı olacaktır. Çünkü size sunulan kolaylığı veya egonuzu okşayan ilgiyi yitirmemek için doğru bildiklerinizden ödün vermeye başlayacak ve kendinizi sınırlarınızı sürekli esnetirken bulacaksınız.

2) Sosyal medyada sürekli gözetim altındasınız. Bu gözetimle karşılaştırıldığında caddedeki MOBESE çok masum kalır. Buralarda insanlara bir şeyler öğretmeye veya tartışmaya çalıştığınızda, yanınıza topladığınız insanları da bu haksızlığa maruz kalmak zorunda bırakırsınız. Kuran’da Muhammed’e dinleyicilerin her hareketinin aleyhlerine kullanılmak üzere kaydedildiği ortamlarda ders vermemesi öğütlenmiştir. Ve Muhammed’e dost gibi görünen kötü niyetli kişilerin bu gözetleme ortamlarını da kuracakları haber verilmiş, Müslümanlar bu konuda uyarılmışlardır. Ayetleri arayın, bulun.

3) İnternette insanlarla bir araya gelip eğitim veya tartışma yürütebileceğiniz en sağlıklı ortamlar forum siteleri ve e-posta gruplarıdır. İsteyen herkes gözetlemeden ve denetimden uzak, güvenli ve kendi yasalarıyla yönetilen bir forum sitesi açabilir. İsteyen herkes aynı işi görecek bir e-posta grubu kurmak için Yahoo veya Gmail gibi tekel şirketlerin sunduğu olanakları kullanabilir. İstemiyorsa elle bir araya getirilmiş bir e-posta adres defteri oluşturarak sosyal medyada yürüttüğü eğitimi ve tartışmayı buradan yürütebilir.

Buralardaki potansiyeli görmeniz için size üç örnek vereceğim:

  • Donanımhaber forumlarındaki “Dünya Petrol Krizi” başlığı: Yıllarca sürmüş ve konuyla ilgili Türkiye’de benzeri olmayan değerli bilgilerin ve fikirlerin derlendiği bir tartışma arşivine dönüşmüştür. Hemen şimdi birinci sayfadan başlayarak kitap okur gibi okuyabilirsiniz. Sosyal medyada bunu ya-pa-maz-sı-nız.
  • Wowturkey forumundaki Güç ile Global Sermaye Arasındaki Savaş başlığı. DH’deki başlık kadar bilgi-yoğun olmasa da önemli fikirler bildirildi ve 12 yıldır sürüyor.
  • Edip Yüksel’in “Running Like Zebras” kitabı. Kitap, başta bir e-posta grubunda tartışılanlar olmak üzere derlenmiş yazışmalardan oluşuyor. Yüksel bu konuyu FB gibi yerlerde tartışmış olsaydı tartışmayı kitaplaştırmak ve daha fazla insanın yararına sunmak korkunç derecede zor olacaktı.

Eğitim ve tartışma dışında amaçlarınız var ise, örneğin sizi daha önce tanımayan kişilere ulaşmak istiyorsanız kendinize özel bir internet sitesi açabilirsiniz. Sitenin içeriğini siz belirleyeceğiniz için hiçbir şirketin keyfine, bozuk ahlakına secde etmek zorunda kalmazsınız. İçerik hükümetler için sakıncalı olacaksa başınıza gelecek en kötü şey sayfanın erişime engellenmesi veya alan adı sözleşmesinin iptal edilmesidir. Bu durumda farklı bir alan adına geçiş yaparak erişilebilir durumda kalabilirsiniz. Örneğin Gürkan Engin bunu yapmış, yazılarını koyacağı bir site açmış. Ama bir süre sonra siteyle ilgilenmeyi bırakıp yalnızca Youtube videoları üretmeye başladı. Facebook sayfasına, sitesine koyduğundan daha çok yazı koymaya başladı. Oysa daha doğru davranış şöyle olmalıydı: Asıl içeriği siteye koymalıydı. Yaptığı videolar asıl içeriği destekleyecek nitelikte veya bu içeriğin bir özeti biçiminde olmalıydı. Yani insanları asıl içeriğe, yani ağırlığı olan söze çağırmalıydı. FB veya Twitter’ı da bu asıl içeriğe çağırmak için kullanmalıydı. FB’de kaçınılmaz olarak tartışma ortamı oluşacaktır. Bu tartışmaya katılımı da FB dışı ortamlarda sunduğu verilere yönlendirmekle sınırlı kalmalıydı. Murat Yatağanbaba da internet sitesi olan bağımsız bir yazardı. Kendisine sitesini kapatıp FB’ye yüklenmenin yanlış bir karar olduğunu söyledim, gerekçelerimi uzun uzun sundum. Ne yazık ki anlar görünmedi. Ondan sonra da binlerce takipçisi olduğundan ve kimsenin kitaplarını okumadığından yakındı. Şaşırtıcı değil. Aynı kişinin yukarıda alıntıladığım şeyi söylemesi de şaşırtıcı değil.

4) Yazarak tartışmanın (eşzamanlı olmayan tartışmanın) sözlü tartışmaya (eşzamanlı tartışmaya) üstünlükleri:

– Dilediğiniz zaman, hazırlanacak zamanınız olduğunuzda konuşursunuz.

– Düşünerek konuşur, hata yapmazsınız. Eksiksiz konuşursunuz. Yanlış anlaşılmaları önlersiniz.

– Dinleyicilerin sözlerinizi kaydetmesi, kopyalaması, sözleriniz içinde arama yapması, hızlıca gözden geçirmesi, arşivlemesi kolay olur. Videolarda ve ses kayıtlarında “dizin” yapamazsınız.

– Zamanla ilgili bir sorununuz olmaz. Kaç yıl geçerse geçsin mezarda değilseniz birikimden bir kaynak olarak yararlanabilir veya tartışmayı sürdürebilirsiniz. 2013 yıllarında bir araya gelip sonra dağılan 114 topluluğunun internet forumunda “Salat” başlığı altında tartışılıp unutulan şeyleri, birinin arşivinde kayıtlı olduğu için üzerinden yıllar geçtikten sonra okuma olanağım oldu (Cumhur Erentürk’e teşekkürler).

FB, Twitter gibi ortamlar hızlarından dolayı eşzamanlı tartışma sayılır, yazarak tartışma sayılmaz.

Konuyla ilgili ödev: “Republic of Letters” (Mektup Cumhuriyeti) diye bir şey var, araştırın, ufkunuz genişlesin.

5) Yukarıdaki gerekçeleri sunduğunuzda “ama telefon çok kolay”, “ama zamanımız olmuyor” gibi olumsuz tepkiler alıyorsanız ve çağrınıza karşılık bulamıyorsanız geri adım atmayın. Kaybeden siz olmazsınız, onlar olurlar. Çünkü onlar hemen gelivereni, kolay olanı (Kuran’da ara: dunya, acel) istiyorlar. Siz ise görece ağır ve kalıcı olanı (Kuran’da ara: ahira, beka) istiyorsunuz. Gerçekçi olun. Sosyal medyanın zehirli konforundan sıyrılmayı, ellerindeki aptal kutusunu bir kenara bırakmayı göze alamayanlar altı yüz sayfalık kitabı düzenli çalışacaklar, yokuşu çıkacaklar, Allah için canlarını ve mallarını tehlikeye atacaklar mı sanıyorsunuz?

***

Okumazsanız çok şey yitireceğiniz birkaç kısa kaynak:

https://cokus.wordpress.com/2013/05/26/gozetleme-toplumu/

http://www.akademidergisi.com/2014/05/facebook-gercek-sahibi-mark-zuckerberg-siyonist-yahudi-mossad-cia-gizlenen-gercekler.html

http://www.ianwelsh.net/the-telecom-revolution-is-primarily-authoritarian/

viewpure.com/DIGdWsxHJlM

Bir Cevap Yazın