Bu kitap Öztürk’ün benim “düş kırıklığı dönemi” dediğim son birkaç yıllık döneminde yayınlandı. Düş kırıklığı, çünkü çağrısının karşılık bulmadığını görerek kendi sorularına yeni yanıtlar aradı. Kimi zevzek Öztürk’ün giderayak deist (Yaradancı) olduğunu, birkaç yıl daha yaşasa idi ateist olacağını ve doğru yolu bulacağını şakayla karışık söyleyerek sözümona adamı gözden düşürmeye çalışıyor. İşte size gelenekçi yobazlarla tanrıtanımazların bir ortak yönü daha: YNÖ çekemezliği. Öztürk, kendisini okumadan ileri geri görüş bildirenlerin öne sürdükleri gibi Yaradancılığa çağırmıyor. Ancak bunu Müslüman olamayan veya Kuran’ın ışığından pay alamayanlar için, dinsel sömürüden korunulabilecek bir güvenli mevzi olarak öneriyor.
Bana göre yanılıyor çünkü Avrupa Aydınlanması’na baktığımızda Kitabı Mukaddes ile aklı arasında sıkışıp kalmış düşünürlerin aklı seçme yürekliliği gösterebildiklerinde Kitabı Mukaddes’in tanrısını reddettiklerini görüyoruz. Yaradancılık bu sıkışmışlığın bir ürünü. Kısır Hristiyan düşüncesi konumunu savunamadığında ve din denen şeyi “kişiyle tanrısı” arasına, bir başka deyişle tapınağa tıkıştırdığında, Yaradancılığın çekiciliği kişileri Tanrıtanımazlığa ve ardınan hiççiliğe (nihilizm) varana dek sürüklüyor. Ancak kitap eleştirisi bağlamında bu süreci uzun uzadıya çözümleyecek değilim, bunu aynı bir yazıda tartışacağım, izlemede kalın.
Yazar Yaradancılığın çıkışıyla Tevrat’ın ahlaksız peygamberlerini ilişkilendiriyor. Ama yalnızca Davut ve Süleyman örneklerini veriyor. Oysa Eski Ahit’te peygamberlerin ahlaklı davranışları neredeyse istisna sayılacak denli seyrek. Harun’un çoktanrıcılık yapması (Çıkış 32), Davut’un soykırım (I. Samuel 27) ve yağma yapması (II. Samuel 12), Bat-Şeva (Bet Şeba) ile zinası (II. Samuel 11), Yakup’un dayısı Lavan’ı dolandırması (Yaratılış 30), Lut’un öz kızlarıyla yatması (Yaratılış 19), İbrahim’in kardeşiyle evlenmesi (Yaratılış 20), hizmetçisiyle zina yapması (Yaratılış 16), karısını Firavun’a vermesi (Yaratılış 12), Yakup’un oğullarının yabancılara dost görünerek hileyle soykırım yapması ve mallarını yağmalaması (Yaratılış 34), Musa’nın Mısırlıları soyması (Çıkış 12), Saul’un Amaleklilere soykırım yapması (I. Samuel 15), Süleyman’ın zinacı ve putperest olması (I. Krallar 11), on binlerce köle çalıştırması (II. Tarihler 2), Yusuf’un Mısır halkını köleleştirmesi (Yaratılış 47), Elişa’nın çocukların ölmesini dileyecek denli öfkelenmesi (II. Krallar 2)… Örnekler çoğaltılabilir. Bunların istisna değil, Eski Ahit’in genel örüntüsü olduğunun anlaşılmasının önemi, bunların birer çeviri veya yorum hatası olabileceği gibi bahaneleri geçersiz kılmasındadır.
Yazar dinler arası diyalogun Yaradancılığa çağrı biçiminde olması gerektiğini düşünüyor. Ancak bugün sürdürülen diyalog gündeminde zerre kadar içtenlik ve iyi niyet olmadığının ve bir aldatmaca olduğunun ayırdında. Diyalog, Hristiyanları Hristiyanlıktan, Müslümanları Müslümanlıktan vazgeçirme çabası olduğu sürece Yaradancılık ortak paydasında buluşulamayacağını kabul ediyor.
Yazar Kuran’ın Yaradancılığa verdiği desteği 41:30-33 olarak gösteriyor. Bu ayetleri kitap boyunca birkaç kez anıyor. Bu yöntemin, yani ayetleri surenin ve kitabın bütününün bağlamını dikkate almadan yorumlamanın sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Örneğin aynı surenin 7. ayetinde ortak koşanların ölüm sonrasını inkar ettikleri yazılı. Bu durumda ölüm sonrası yaşamın olmayacağını savunan Yaradancıları 30-33. ayetler aklamış olmuyor. Bunun yerine ölüm sonrası yaşamdan emin olmanın gerekmediğini, yalnızca sezginin (Ar. ZaNN) yeterli olduğunu çıkarsayabileceğimiz 2:249, 9:118, 69:20, 72:12 ayetlerinden söz edebilirdi. Kuran’dan bolca kanıt getirmek yerine yine saygın düşünürlerin yorumlarından destek almayı seçiyor. Kişilerin yorumlarına başvurmak bir bilgi edinme ve tartışma yöntemi olarak elbette geçerli ancak böyle görece zor bir konuda bu yorumları Kuran’a doğrulatabiliyor olmamız gerekir. Doğrulatamadığımız gibi ölüm ötesinin akılla bulunabileceğini de biliyoruz. Örnekler için Caner Taslaman’ın Ahlak, Felsefe ve Allah kitabına başvurabilirsiniz.
Bir başka bölümde Kuran’ın çağrısının ulaşmadığı kişilerin Yaradancılığı seçmesinin meşruluğunu savunuyor. Kuran’a çalışanların bile hiçbir ortak paydada birleşemediklerine inandırılan kişinin Elçi’nin çağrısından uzak kalmış, dolayısıyla sorumlu tutulmayacak kişi olduğunu söylüyor. Ancak bu durum kişiyi önünde, kitapçının rafında duran Kuran’ı kendi aklı ve vicdanıyla inceleyip bir fikir sahibi olmaya çalışmaktan alıkoymamalı diye düşünüyorum. Üzerinde uzun uzadıya tartışılması gereken bir konu.
Kitap bunun dışında kalan bölümde Yaradancılığın varlığına neden olan olgu olarak din adamı egemenliğinden bolca yakınıyor.
Kitabın bana göre eksik kalan en önemli yönü konuyu liberalizm ve Dinler Arası Diyalog bağlamında, yani politik bağlamda ele almıyor olması. Bugünlerde bu konuda politik bir çözümlemeye gereksinim var. Yaradancılık ve özellikle de Tanrıtanımazlık, politik amaçlar için desteklenen ideolojiler. Bu ideolojilerin savunuluş biçimi bunları herkese benimsetmeyi amaçlamıyor. Ancak propagandaya maruz kalan kişilerde dinlerin benzerliği veya aynılığı izlenimi yaratmayı amaçlıyor. Bu izlenim bilgiyle çürütülemediğinde cahil kişinin “hoşgörü” sandığı bir politik teslimiyetçilik oluşuyor. Böyle güdülen bir kişinin Kuran’ı veya tanık olduğu gerçeği dile getirmekte ödünsüz olması olanaksız. Tanrı’nın ve dolayısıyla gerçeğin nesnelliği fikrinden vazgeçmeye hazır duruma geliyor. İşte Tek Dünya Devleti’nin ve onun resmi dini olacak olan Tek Dünya Dini’nin oluşturmayı amaçladığı Dünya Vatandaşı tipi bu. Sorgulamayan, çünkü bulacağı gerçeğin öznelliğine ikna olmuş bir tip. Bu tasarı (ki Kuran buna tuzak diyor) karşımıza görünen tabelalarla ve adı konmuş biçimlerle çıkmayacak, böyle bir beklentiye girmeyelim. Ancak bu tasarının varlığından kuşkumuz olmasın. Örneğin Eski Ahit’in Yeşaya kitabı, Yeni Dünya Düzeni’ni ve onu getirecek olan Mesih /Mehdi’yi, Tek Dünya Devleti’ni müjdeleyen ve bunun kehanetiyle dolu bir kitaptır. New York’taki Birleşmiş Milletler binasında Yeşaya 2:4 dizesi yazılıdır:
1 Amots oğlu Yeşaya’nın Yahuda ve Yeruşalim’le ilgili görümü:
2 RAB’bin Tapınağı’nın kurulduğu dağ,
Son günlerde dağların en yücesi,
Tepelerin en yükseği olacak.
Oraya akın edecek ulusların hepsi.
3 Birçok halk gelecek,
“Haydi, RAB’bin Dağı’na,
Yakup’un Tanrısı’nın Tapınağı’na çıkalım” diyecekler,
“O bize kendi yolunu öğretsin,
Biz de O’nun yolundan gidelim.”
Çünkü yasa Siyon’dan,
RAB’bin sözü Yeruşalim’den çıkacak.
4 RAB uluslar arasında yargıçlık edecek,
Birçok halkın arasındaki anlaşmazlıkları çözecek.
İnsanlar kılıçlarını çekiçle dövüp saban demiri,
Mızraklarını bağcı bıçağı yapacaklar.
Ulus ulusa kılıç kaldırmayacak,
Savaş eğitimi yapmayacaklar artık.
Bu dizelerin masum bir barış kehaneti olmadığını anlamak için Eski Ahit’i baştan sonra çalışmak gerekiyor. Özellikle BM’yi “seküler” bir örgüt sananlar iyi çalışsınlar.
Gerip çek edince ger-çek.. yorulur görülür mü yoksa yorum yaparıź.. örülür mü ?
GERĆEK aramayla bulunmaz fakat bulamlar ancak arayanlardıř…