Sık yaşadığım bir durum: Kuran’ı yorumlayan bir yazar veya konuşmacı, çalışma alanındaki yetkinliğiyle yaptığı çıkarımların yanına bilimle veya kültürle veya öteki dinlerle ilgili öyle bir yanılgı ekliyor ki “çok yazık!” demekten kendimi alamıyorum. Veya nitelikli ürününü öyle kötü bir dil ambalajına sarıyor ki sıradan bir okurun kullanıp yararlanması olanaksız. Veya öyle can alıcı saptamalarda bulunuyor ki, kitabın kaynakçasını açıp baktığımda Avrupa dillerinde tek bir kaynak göremeyince “Bir de yabancı dil bilseydi kim bilir nasıl bir kitap olacaktı!” diye hayıflanıyorum. Veya toplumun var olmasını sağlayan fizik ve matematik yasalarından habersiz olduğu için iyi öğrendiği kuramı uygulamaya çevirmeye çalışırken olmadık potlar kırıyor.
Kendini yetiştirmiş ve meyve verir duruma gelmiş kişilerde kolaylıkla giderilebilecek bu eksiklikler elbette yolun başında ve çabasını Kuran’a adamış olan dostlarda da görülüyor. Ben kendimi kimseden üstün veya kimsenin eksikliğinden arı tutmuyorum. Ancak aklım yettiğince koyduğum bir tanı ve tedavi önerim var. Kuran bağlısı kardeşinin yanılgısını düzeltmek kibir veya küstahlık değil ona hizmettir. “Bilmiyorum” demekten korkan ve eleştirinin Allah’ın nimeti olduğunu bilmeyen zihinleri anlamıyorum.
Burada sıraladığım gereklilikler özneldir. Bütünüyle kişisel tanıklığımla karar verdiğim bir öncelikler listesidir. Kimisi yere ve zamana özgüdür, herkes için geçerli değildir. Sekiz yıllık Kuran çalışmamdan, çalışanlar üzerindeki gözlemlerimden ve yüzlerce kitaptan süzmeye çalıştığım bu konu listesinin özelliği, bunların bilgisinin eksikliğinin pahalıya patlaması, buna karşılık kısa sürede ve az çabayla giderilebilir olmasıdır. Eksiktir, kusurludur, katkılarınıza sonuna dek açıktır.
Eleştirel Düşünme Alışkanlığı
Çünkü Kuran’ı anlamak ve uygulamak isteyen, aklını sömürücülerin boyunduruğundan kurtarmak zorundadır. Kuran’ı ve dünyayı başkasının aklıyla değil, kendi aklıyla okumak bir seçenek değil zorunluluktur. Eleştireldüşün[1] sayfalarında da belirttiğim gibi yalnızca dinsel öğreti anlamında değil genel anlamda onurlu bir yaşam sürmek için mantıklı düşünmeyi, yönlendirmelerin etkisinden uzak durmayı olabildiğince başarmamız gerekiyor. Bilgi edinme yollarını öğrenmemiz ve gerek duyduğumuzda bedelini ödeyerek bilgiye kendi çabamızla ulaşmamız gerekiyor. Din sömürücülerinin ve onların etkisinde kalan kalabalıkların içine düştükleri derin mantık açmazlarından bir kaç örneği Neden Yalnızca Kuran?[2] yazımın çürütmeler bölümünde bulabilirsiniz. En basitinden “Demokrasi İslam’a aykırıdır, ülkeyi İslam alimleri yönetmelidir” önermesindeki kısır döngüyü göremiyorsanız birinin çıkıp sizi mezbahaya giden dolmuşlara bindirmesi an meselesidir. İstediğiniz kadar “takva” sahibi olun, doğanın yasası budur: Aklını kullanamayan insan sağ kalamaz. Hayvanların akıl yürütmeye gereksinimleri yoktur. Onlar bedensel etkinlikleriyle sağ kalabilecek biçimde tasarlanmışlardır. İnsan ise aklını kullanarak ayağına ayakkabı, üzerine giysi, eline ok ve yay yapmadan sağ kalamaz. Ancak “sürüler” halinde sağ kalabildiği için ahlak olmadan sağ kalamaz. Bedensel olarak zayıf yaratıldığı için aklını kullanmadan sağ kalamaz. İki kere iki dört…
Sayısal okur-yazarlığı da bu konunun içinde bir gereklilik olarak saymalıyım. İstatistik veriler sunularak insanlar belli davranışlara yönlendiriliyorlar, zekatımızı şuna değil de buna vermeniz söyleniyor, filanca kampanyaya imza vermeniz isteniyor, falanca partiye katılmamız bekleniyor, vekiller belli yasaları çıkarmaya ikna ediliyorlar. Veya tersi oluyor; dünya görüşümüzü alt üst edecek bir bilgi, sayıların içine gizlenmiş olarak burnumuzun ucunda duruyor ama göremediğimiz için uyuklayarak her sabah ve akşam yanından geçip gidiyoruz. Biz uygar insanlarız ve bu bizim yaptığımız bir seçim değil. Bu bilgileri gerektirmeyen avcı-toplayıcı yaşama istesek de dönemeyiz. Uygarlığın ulaştığı karmaşıklık düzeyi, kendi yazgısını belirlemek isteyen bir toplumun matematik okuryazarlığını zorunlu kılıyor. Kuran’ı ve dünyayı anlamak ve göz gözü görmez bu toz duman arasında sahte tanrıları ayıklayabilmek için sayılarla barışık olmalı ve kendi gerçeklerimize ulaşabilmek için istatistik veri okumayı bilmeliyiz. En basitinden örnek verecek olursam, taşınmazlardaki değer artışının enflasyonun üzerinde olup olmadığını bilmeden kendinizi Kuran’ın yasakladığı rant gelirinden (2:278-279, 3:130, 30:39) koruyabilir misiniz? Derviş sabrınız varsa Eleştireldüşün adresimde oluşturacağım sayısal okuryazarlık bölümünü bekleyebilirsiniz. O kadar sabırlı değilseniz şu konu başlıklarını araştırmanızı öneriyorum: Olasılık hesabı, temel istatistik kavramları.
Bu arada düşünsel ve duygusal sağlığını korumak, ses, görüntü ve bilgi kirliliğiyle kirlenmek istemeyenlerin televizyonlarını çöpe atmaları gerektiğini hatırlatayım. Görünürde küçücük ama sonuçları bakımından geceyle gündüz gibi fark yaratacak en kolay değişiklik. Televizyon ekranı modern insanın emziği oldu. Otobüste, uçakta, metroda, bekleme odasında, lokantada, aklınıza gelen her yerde kafanızdan aşağı kanalizasyon boşaltmaya çalışıyorlar; aklınızı temiz tutun.
Eleştirel düşünme gerekliliğinin öbür gerekliliklerden farkı, öğrenilecek bir bilgi değil, edinilecek ve sürekli kullanılacak bir beceri olmasıdır.
İyi Türkçe Bilgisi ve Dili Doğru Kullanma Duyarlılığı
Bunun mantığı yeterince açık değil mi, bilmiyorum. Üzerinde çalıştığımız, sonuçlar çıkarmaya çalıştığımız şey, uygulamaya geçirmeye çalıştığımız kuramın kaynağı olan şey bir metin. Yani bir dil ürünü, bir iletişim parçası. Ancak gözlediğim kadarıyla Kuran’a kafa patlatanların bir bölümü duruma uyanmamışa benziyorlar. Kuran’a çağıranların ve Kuran bağlılarının dil konusunda duyarlı olmaları gerekiyor çünkü biçim olarak eğreti bir çağrı kalıcı olamaz, kalıcılığı arayanları çekmez. Kuran kalıcıyı arayanların kitabıdır. Günün getirdiğini kovalayanları herhangi bir şeye ikna etmek zorunda hissetmemeliyiz kendimizi. Şu ayetler belki başlamanız için iyi bir nokta olabilir: 2:104, 4:46, 5:13,41, 14:24-27, 17:53, 20:27-28, 28:34, 35:10, 96:4-6…
Görüldüğü üzere Kuran insanın konuşabilme yetisine dikkat çekiyor. Adem’i adem yapan ayırt edici niteliğin ona dil yeteneği verilmesi olduğunu bildiriyor. Doğru düzgün konuşup yazmanın yeryüzünde kalıcı, yani sonraya (“ahira”ya) kalan izler bırakmanın koşulu olduğunu söylüyor. Bu ayetler gelenekçi okumanın kuru gürültüsü arasında kaynayıp gitmiş ve üzerinde çok az yorum yapılmış ayetler. Bu kısacık yazıda bu özlü mesajların tarihimizde ve bugünkü yaşamımızda neye karşılık geldiğini tartışmam olanaksız; bunun için başlı başına bir kitap yazmak gerekir. Ancak şu kadarını söyleyebilirim: Mümin, sözüne güvenilen kişi ise ettiği söz her şeyden önce anlaşılırlık, bilimsellik, saygınlık açılarından sorunsuz olmalı. Retorik ikiyüzlülükten, içi boşaltılan sözler demek olan sloganlardan, kavramsal belirsizlikten arınmış olmalı. Müslüman geçinenlerin çoğu buna öfkeyle karşı çıkarlar ama bu koşulları sağlamak için duru ve arı Türkçeyle konuşup yazmanız da gerekir. Dilbilime ilişkin iki satır okudu iseniz, dilin evrimi ile ilgili bir şeyler karıştırdı iseniz, adam gibi öğrendiğiniz bir yabancı dil var ise, en az bir kez çeviri yapmaya çalıştı iseniz bu sözlerimi çok iyi anlarsınız. Bir Türkün rahman, hamd, mevla sözcüklerinden hiç bir şey anlamadığının, yani bu sözcüklerin aslında Türkçeye orijinal anlamıyla hiç girmediğinin farkında iseniz anlatmaya çalıştığım şeyi biliyorsunuzdur. Eğer bilmiyor veya konu üzerinde düşünmedi iseniz Cengiz Özakıncı’nın Dil ve Din kitabı sizin için zorunlu bir okuma ve iyi bir başlangıç noktasıdır. Bu başlangıcın ardından gelmesi gereken okuma gördüğüm kadarıyla henüz yazılmamış. Ancak ben ilerlemek isteyenlere dilbilim konusuna yakın durmalarını öneririm. Adem’in yaratılış öyküsünün neden başka türlü değil de öyle anlatıldığının ve daha pek çok sorunun yanıtı dilbilimde. Ancak bu yazı, asgari donanımların listesi. Daha işin en başında okuduğumuz meallerin böylesine yetersiz, tutarsız, baştan savma olmalarının nedenini anlayamazsak gideceğimiz bir yol kalmaz. “Namaz kıl” ifadesindeki Türkçe yanlışını fark edemeyiz. “Oğlum/kızım neden ateist oldu?”, “Filanca müfessir bu konuda ne demiş, ne fetva vermiş?” sorularını sormayı sürdürür ve toplumsal grafiğimizi yükseltmeyi başaramayız.
Şu mealleri okuyarak ilerlemek çok zor: “Hamd alemlerin rabbi Allah’adır…” “Allah’a ve meleklerine inanan…” “Biz namaz kılanlardan değildik…” Durun, Arapça kursuna yazılmayın hemen. Önce Ferit Aydın’ın Arapçanın Önemi kitabını okuyun. Yazarın iddiası sarsıcı: Türkiye’de Arapça bilen yok. Nitekim iki yabancı dil öğrenmiş biri olarak piyasadaki Arapça kitaplarının niteliksizliğini görünce haklı olabileceğini seziyorum. Belli ki bu mealleri yapanların çoğu Arap dili ve edebiyatı okumamış. Okusalar bile bu Kuran’ı çevirebilmelerine yetmiyor. Çünkü çeviri her iki dili de iyi bilmeyi gerektiriyor. İlahiyatçılar Türkçe de bilmiyorlar. İlahiyatçı olmayanlar da bu kirletici ortamın etkisinde kalıp içerik açısından sağlam ancak dil açısından son kertede zayıf ürünler veriyorlar (örnek; anlamhakikat.com).Bütün bunlara karşın umutsuzluğa gerek yok. Çünkü çözüme giden yol sorunu doğru saptamaktan geçiyor. Kuran’a ilgi duyuyor iseniz dünyada bir şeylerin çok ters gittiğini sezmiş olmalısınız; dünyanın gidişinden memnun iseniz zaten Kuran size bir şey vermez, keyfinize bakın. Kısacası, dünyada köklü bir şeylerin çok ters gittiğini görebildiyseniz, “dinsel” kaynaklarda tam bir dil katliamı olduğunu da görmeniz beklenir. Sorunu saptadığınız ölçüde dilbilime, çeviribilime, felsefeye yönelir, araştırmanızı sürdürürsünüz. Ama önce bir sorunu saptamak gerek.
Zaman-yer evreninde üzerinde durduğumuz noktanın konumunu bilmek, zamansız ve yersiz kitabı benimseyebilmek için önemli. Yalnızca Arapçayı öğrenmek gibi bir amaç edinenlerin aslında neye kalkıştıklarını bilmeleri gerek. Dil öğrenmenin ne olduğu, iki dil bilmenin ne demek olduğu konularına biraz kafa yorsunlar. Bu konularda bir şeyler karıştırsınlar. Yabancı dili ancak anadillerini bildikleri ölçüde öğrenebileceklerini anlayacaklar. İşte onun için Türkçeyi de öğrenmemiz gerekiyor. 11-12 yıllık okul yaşamı sizi Türkçeyi yarım yamalak bilen biri olarak mezun eder. Sonra kişisel çaba gösterir, Türkçeyi adam gibi öğrenirsiniz.
Şu anda zaman ve yer uzayında, yok olmakta olan bir kültürün birer üyesi olarak bulunuyoruz. Kuran’ın bize yüklediği sorumluluğu yerine getireceğiz. Üzerinde durduğumuz zemin ayağımızın altından kayarken kenara çekilip bireysel olarak kendimizi arındırma gibi bir seçeneğimiz yok. Toplumun kan kaybını önlemek için çalışmak zorundayız. Türkçenin yok olmakta olduğunun kanıtları şunlardır: 1) Yirminin üstünde üniversitede yabancı dilde öğretim yapılıyor. Bunu dünyada Pakistan, Hindistan, Nijerya gibi ülkeler yaparlar. Araştırırsanız bu ülkelerin dillerinin yok olma yolunda Türkçenin yakın gelecekteki durumunu yansıttıklarını görürsünüz. Osmanlı medreselerinin gerileyip çökmelerinde yabancı dilde eğitim saplantısının payı olduğu hep yazılmıştır. Cumhuriyet döneminde verilen kısa bir aradan sonra bu rezillik önce üniversiteden liselere indi, ardından ilkokula, ardından yuvaya. 2) Okuryazarlık oranı düşüyor. Bir ülkenin dilini de, kültürünü de, politik yazgısını da okuryazar kesim belirler. Okuryazar olmayanlar bu lokomotife takılı vagonlardır. Gazete, dergi ve kitap okuryazarlığı 70’lerde zirve yapmıştır. 1980 darbesi ve artçısı münafıklar politikayı ve din anlayışını bitirdiği gibi bilimi ve ulusal kültürü de bitme noktasına getirmiştir. 3) Türkler kendilerinden nefret etmeye başladılar. Artık sahip olduklarına –ister çocuk olsun, ister hayvan, iş yeri, mülk, endüstri ürünü, topluluk, nesne, oyun– Türkçe ad koymuyorlar.[3] Yeni kuşak, bir şeyi adlandıracağında ya İngilizceye başvuruyor, ya da Osmanlıcaya. Örneğin Türkçe düşmanı şu rezil kitabın[4] bu kadar çok satması gerçek bir yangının kanıtıdır. Türkler, içinde yüzdükleri suyu zehirleme işini içselleştirmeye başladılar. Allah çağrılara karşılık verendir.
Başlangıç için önerdiğim kaynaklar: Oktay Sinanoğlu, Bye Bye Türkçe; Cengiz Özakıncı, Dünden Bugüne Türklerde Dil ve Din; Hikmet Kıvılcımlı, Türkçenin Üreme Yolları ve Dil Devrimciliğimiz. Kamile İmer’in Türk Dil Devrimi, Feyza Hepçilingirler’in Türkçe Off kitapları da bu listeye eklenebilir.
Başta İngilizce Olmak Üzere Olabildiğince Yabancı Dil
Kuran bağlılarının ve Kuran’a çağıranların yabancı dil bilmeleri büyük bir gerekliliktir. Bunu ikiye ayıracağım.
I. Dünyayı anlamak için olabildiğince İngilizce
Belki fazlasıyla kişisel bir durum, ancak benim Kuran’ı okumama vesile olan şey bile İngilizce kitaplardır. Çünkü sorunların ve olguların arka yüzlerini, karanlık yanlarını anlamaya çalışırken Türkçe kaynaklar yetersizdi ve zorunlu olarak İngilizce kaynakları karıştırmaya başladım. Okudukça ve öğrendikçe çok önemli kimi kaynağın Türkiye’de yayınlamadığına üzüldüm durdum. Biraz kısaltarak ve abartarak söylersem dünyadan habersiz olduğumuza karar verdim. Çünkü ben gerçekleri İngilizce kaynaklardan okuyup öğrenene dek ben de dünyadan habersizdim. Türkiye’de dünyadan haberdar olmayı isteyen nüfusun azlığı, okuryazarlığın düşüklüğü, yayınları kısır bırakmış. İslam düşmanları ve sözde Müslümanlar yaklaşık yüz yıl önce yeşertilen son bilgilenme fidanını elbirliğiyle yoluvermişler. Gavur ise bir kaç yüzyıldır deli gibi düşünüyor, yazıyor, tartışıyor, üretiyor, deneyimliyor. Buna bir de İngilizce konuşan ülkelere doğru gerçekleşen beyin göçünü eklersek, Türkçe kaynak birikimiyle İngilizce kaynak birikimi arasındaki nicelik ve nitelik uçurumunu kestirmek zor değil. Müslümanlar ne yazık ki düşünmeyi ve kendilerini yeniden üretmeyi bıraktılar ve derin bir uykuya daldılar. Türkçe ve Arapça lehçelerinde bulabileceğiniz kaynaklar sayıca son derece sınırlı ve içerik olarak son kertede kısır olacak. Belki bunun bir istisnası Farsça olabilir, onda da erişim sorununuz olacak. Çünkü Türkiye İran’a sırtını dönmekle büyük bir kültürel hata yaptı. İngilizce kitapları internetten satın alabilirsiniz, üniversite kütüphanelerinde bulabilirsiniz veya internette korsan kopyalarını bulabilirsiniz. Yabancı dildeki gazete ve dergileri internetten izlemek dünyada olup bitenleri daha sağlıklı izlemenizi sağlar. Son yıllarda Türk basını gelişip serpileceği yerde geçmişteki halinin kötü bir karikatürüne döndü.
Bu durumdan mutluluk duyuyor değilim, batıya hayranlık duyuyor da değilim. Ancak gerçek dünya böyle bir yer ve gerçeklerle kavga edilmez.
Yıllar önce dünyanın sandığım gibi bir yer olmadığını şaşkınlık ve dehşet içinde öğrendiğimde her şeye yeniden anlam vermek zorunda kaldım. Her şeye yeniden anlam verme iddiasında olduğunu bildiğim bir kitaba zorunlu olarak başvurdum. Sonra o kitabı daha iyi anlamak zorunda olduğunu hissettim ve bundan böyle okuduğum her şey o kitabı daha iyi anlamama hizmet etti.
II. Kuran’ı anlamak için olabildiğince İngilizce
Evet, yanlış okumadınız. Kişisel deneyimim şudur ki, İngilizce bilmeseydim Kuran’ı da şimdi anladığımın yarısı kadar ancak anlardım. Bunun iki nedeni var.
Birincisi, Kuran’ın en yetkin yorumlarını İngilizce yayınlarda buluyorum. Gerçekçi olalım; bilimsel yazında veya kurgu/eğlencelik yazında bu denli yoksul olan toplumumuzun dinsel yazında harikalar yaratıyor olması olasılığı yoktur. Genel olarak okumayan toplum dinsel yayınları da okumaz. Okumayınca yazmaz da. İkinci maddeye geri dönersek, Allah’ın çok değerli nimetine (96:4-5) sırtını dönen toplum yeryüzünden silinmeye doğru gitmektedir aslında. Okumayınca düşünmeyi ve öğrenmeyi de bilmez (bkz. birinci md.), yavaş yavaş dinozorlaşır ve bir meteor gelir, onları silip süpürür.
İkinci neden ise herhangi bir yabancı dil bilmenin ve en az bir kez çeviri yapmayı denemiş olmanın katkısı. Böylece çevirinin ne olup ne olmadığını, dilin doğasını daha iyi anlamış oldum. Kuran meallerindeki yetersizlikleri gördükçe nasıl çevrilmesi gerektiğine kafa yoruyorum. “Kuran Türkçe inseydi nasıl olurdu?” sorusunun yararlı olduğunu görüyorum. Arapça – Türkçe sözlüklerle sınırlı kalmıyor, Arapça – İngilizce sözlüklerden de yararlanıyorum.
İnternetteki içeriğin dörtte biri ile yarısı arasındaki bir oranı İngilizce[5] [6]. Uluslararası dizinlerde görünen bilimsel yayınların yüzde 37’si, felsefi ve dinsel yayınların da en az o kadarı İngilizce[7] [8]. Durum böyleyken dünyanın çoğu köşesine dağılmış bir kitap olan Kuran’ın yorumlarının da önemli bir bölümünün İngilizce olması beklenir. Nitekim öyle. Bu yorumların kiminin örtücülerce (Ar. kafir) yapılması onları değersiz kılmıyor. Örtmek için yapılan yorumun veya genel anlamda nitelikli eleştirinin değerini anlamamız gerekiyor. Düşünmeyi öğrenemeyenler, bir gün biri çıkıp “İslam devleti kuruyoruz, düşün önüme!” dediğinde onun ardında takılırlar. İngilizce biliyorsanız, çözümleyici düşünme alışkanlığınız da varsa yararlanırsınız, çok net. İngilizceyi iki yılda öğrenebilecekken klasik Arapçaya en az altı yılınızı verecekseniz Allah yardımcınız olsun. Klasik Arapçayı gerçekten öğrenmiş olanların Kuran meallerindeki bunca çarpıklık ve tutarsızlığı göremiyor olmalarına olanak yok. Ya doğru düzgün öğrenmiyorlar, ya da tepkisiz kalıp susuyorlar. Demek ki klasik Arapça öğrendiğinizde susup günah kazanmakla sınanacaksınız, onun için Allah yardımcınız olsun (3:187, 4:135, 65:2).
Şimdi, bir önceki madde iyi Türkçe bilgisi idi, bu madde ise İngilizce diyor! Kafanız karışmasın. İngilizce üretip İngilizce yazmak için değil, içeriğe erişmek ve bilgiye sahip olmak için gerekli. Yabancı diller, anadilimizde yeniden üretip çoğaltacağımız bilgiye erişmeye yarar, o dillerin sahiplerine hizmet etmeye değil. Cahiller bunun tersini yaparlar.
Ana Çizgileriyle Türkiye Tarihi
Açıklamaya gerek var mı ki? Burada sözünü ettiğim Kuran bağlıları ve Kuran’a çağıranlar Türk olanlardır. Kendi varoluşundan habersiz birinin Kuran’ı anlayabilmesi düşünülemez. Her uygar insanın uzay-zaman boşluğunda nerede durduğunu, nereden gelip nereye gittiğini olabildiğince bilmesi gerekir ki yönünü, kıblesini belirleyebilsin. Tarih geçmişte olup bitmiş şeyler değildir. Tam olarak bugün yaşayan, nefes alıp veren, yazgımızı belirleyen gerçekliğin öyküsüdür. Nesnel tarihi inkar etmenin şu anda tanık olduğumuz bilimsel gerçekleri inkar etmekten hiç bir farkı yoktur. Günümüz Türkleri iki aşırı uca savrulmakta. Bunların biri kökenini ve tarihsel gerçeğini, dolayısıyla bugün içinde bulunduğu koşulları inkar edip kendine yeni bir kimlik yaratabileceğini sanan modernist, materyalist, liberal uç. Sitenin ilk yazısında demiştim ki, gelenekçi okuma Müslümanı kendi gerçeklerine kimliğine, tarihine, kültürüne düşman eder. Düşman etmeyecekse de kendine yabancı duruma düşürür. “Lozan’da şuraları vermişiz”, “Bayraklar puttur ben yalnızca Müslümanım” gibi sloganlara prim veriyor iseniz öbür aşırı uca yakınsınız demektir. Gerçekliğe ve onu onaylayacak orta toplum (2:143, 3:104, 22:78) olmaya yaklaşmak için Türk tarihini ana çizgileriyle bilmek zorundayız. Bunun etnik kökenle veya ananızın konuştuğu dille hiç bir ilgisi yok. Beğenin veya beğenmeyin, bu ülkenin yurttaşlarının arasında ahlaklı olarak sağ kalmak için korunması gereken bir çıkar birliği var.
Tarih, birbirinden uyduruk ders kitaplarının bizi inandırmaya çalıştığı gibi şu tarihte şu savaş, bu tarihte bu anlaşma değildir. Egemenlik için birbiriyle savaşan güç odaklarının ve çıkar çevrelerinin, değişen sağkalım ilişkilerinin bitmemiş öyküsüdür. Türkiye’deki politik ve kültürel akımların bugün neyi kovaladıklarının, yani kime kulluk ettiklerinin yanıtı Türk tarihi kaynaklarında saklıdır. Kuran “Günleri aranızda dolaştırıyoruz” dediğinde tarih bilmeyenler bön bön bakarlar. O bönlerden olmaktan Allah’a sığınalım.
Ana başlıklar: Merkez Bankası tarihi, Ermeni sorunu, Kürt sorunu, Osmanlı’nın XVIII. ve XIX. yüzyıllarda yitirdiği topraklardaki Türk-Müslüman soykırımı, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı, Atatürk devrimleri, karşıdevrim tarihi, köy enstitüleri, 1980 darbesi, Ergenekon ve Balyoz davaları, 15 Temmuz (daha yazılmadı).
Ana Çizgileriyle XX. yy Tarihi
Bu da önceki maddenin doğal uzantısı. XX. yüzyıl, daha doğru deyişle son yüz yıl özel bir öneme sahip çünkü bu yüzyılda gündelik yaşamımızı ve neyi nasıl düşündüğümüzü belirleyen önemli tekil olaylar gerçekleşti ve pek çok devrilme noktası (geri dönüşsüz nokta) geçildi. Sovyet devrimi Türkiye’ye ne kazandırdı, Kennedy suikastı Türkiye’ye ne yitirtti gibi sorulara verecek iki cümle yanıtımız olmalı. Dünya haritasındaki çizgilerin anlamları… Kitaplıların Kuran’da anlatılan davranışlarda hala bulunup bulunmadıkları… Örtücülerin insanları Allah yolundan alıkoymak için mallarından nasıl harcadıkları… Kamer Suresi’nde öncekilerden farklı olduklarını düşünüp yardımlaşanların kimler oldukları… Müslümanlarla kimlerin hangi yollarla savaştıkları… Hollywood filmlerinde sürekli gözümüze sokulan II. Dünya Savaşı anlatısının gerçeği ne kadar yansıttığı… Kuran’ın 11 Eylül’le ilgili ne dediği gibi konulara ilişkin bir fikrimiz olmalı. Değilse mezbahaya giden o dolmuşa, hem de İslam’ı kurtardığımızı sanarak bindirilmemiz işten değil.
Ana başlıklar: Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı, İsrail tarihi, Bretton-Woods, Petro-dolar döngüsü ve küreselleşme, 11 Eylül, modernizm, liberalizm, çoğulculuk, bireycilik, çokkültürcülük, feminizm, ilerlemecilik, ütopya.
Kitabı Mukaddes, Yahudilik ve Hristiyanlığın Temel İlkeleri
Öncekilere göre kolay ulaşılabilecek bilgiler. Kuran Fatiha’daki duayla başlar. Hemen ardından gelen ve giriş cümlelerinden bu duaya karşılık verdiği anlaşılan Bakara Suresi kırk beş sayfa sürdükten sonra bir başka duayla sona erer: “Bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme…” Bunun bir anlamı olmalı. Nitekim kitabı okumayı sürdürdüğümüzde Kitaplılara, özellikle de Yahudilere yönelik eleştiri ve tehditlerin sürüp gittiğine tanık oluruz ve bu duanın anlamı netleşir: Öncekilerin hatalarına düşmememiz gerekir. Çünkü onlar hataları yüzünden ağır bedel ödemekteler. Bu hataları geçmişte nasıl işlediler, bugün nasıl işlemekteler, bugün hangi davranışları Kuran’da hangi ifadelerle anlatılıyor, Kuran bağlısının bunları bilmesi gerekir. Tarih ve din kitaplarında bulacağımız olası yanıtlarla Kuran’ın iddialarını yan yana koymamız gerekir. Müslümanlardan kimler, öncekilerin hangi hatalarını nasıl yineliyorlar, bunu düşünmemiz gerekir. Ben bunu yaptığımda aynı hataları işlemekten çok da uzak olmadığımı anladım ve durduğum yeri gözden geçirdim. Dahası, sürekli gözden geçirme gereğinin nedenini anladım. İşe Kitabı Mukaddes’i bir kez okumakla başlamanın uygun olduğunu düşünüyorum. Önceden Kuran’a enikonu çalışmış iseniz, aklınızdaki Kuran bilgisiyle bu kitabı okumak daha ilginç ve doyurucu bir deneyim olacaktır. Kitabı Mukaddes dışında Israel Shahak’ın Yahudi Tarihi Yahudi Dini kitabını okumanızı öneririm. Talmud’la ilgili övenini yerenini ayırt etmeden olabildiğince kaynak karıştırmanızı öneririm. Hristiyanlığın ilk dönemlerine ve Reform tarihine kısaca göz gezdirmekte yarar olduğunu düşünüyorum. Vaktiniz elveriyorsa bu konulara Yahudiliğin içinde büyük yer kaplayan Siyonizm’i de katabilirsiniz. Dünün değil, bugünün dünyasını anlamak için paha biçilmez ipuçları edineceksiniz.
Yan başlıklar: Dinler Arası Diyalog, gizemcilik (mistisizm), mesihçilik, False Flag.
Temel Ekoloji ve Ekonomi Bilgisi
Buna “insan sağkalımını sağlayan sistemler” bilgisi de diyebiliriz. İçinde bulunduğumuz aşırı karmaşık yaşam, özellikle kent yaşamı, bizi neyin hayatta tuttuğunu unutturuyor. Varoluşumuzun hangi süreçlerle sürebildiğini bilmeksizin Allah’ın verdiklerine şükretmemiz yani, karşılığını, doğrulamasını (Ar. sadaka) vermemiz olanaklı görünmüyor. Kuran bizden önceki uygarlıkların nasıl çöktüğünü anlatırken ve çökmeyecek hiçbir uygarlık olmadığını taahhüt ederken (17:58, 10:24) içinde bulunduğumuz uygarlığın hangi noktada bulunduğunu bilmemek bize çok pahalıya patlayacak bir eksikliktir. Bizi sağ tutan ilişkiler ağının çöküşü yavaş da olabilir, hızlı da (22:45-48). Yarın tok yatacağından soğuktan donmayacağından emin olamayan kişiden Müslüman olmaz. Yanı başımızda kendilerini sağ tutan şeylerden bir adan yoksun kalan milyonların varlığına tanık iken son ana değin kollarımızı kavuşturup bekleme lüksümüz yok. Bizi sağ tutan sistemlerin, yani ekolojinin ve ekonominin temel çalışma ilkelerini öğrenmemiz zorunlu. Nuh, gemisini yaparken ekoloji ve ekonomiden fazlasını öğrenmek zorunda kalmıştı.
Bu konuda bireysel araştırma yapmak çok güç olduğu ve kaynak sınırlı olduğu için doğrudan kaynaklar vereceğim: Dünyayı ve Onun %5’ini İstiyorum[9], Borç Olarak Para[10], Hayatınızda İzleyeceğiniz En Önemli Video[11], Olumsuz Kanıtlar[12], Enerji-Ekonomi-Ekoloji[13].
İngilizcesi olanlar peakprosperity.com sitesindeki The Crash Course’u mutlaka izlesinler. Bu sunumun kısaltılmış bir sürümü şurada: vimeo.com/98082156
***
Bu temele sahip olmazsak ne mi olur? Bilgisizlik tek başına bizi çoktanrıcı veya örtücü yapmaz elbette. Ancak bizi dur durak bilmeden yanlış yollara çağıranlara karşı savunmasız bırakır. Yanlış kararlar verdikçe daha ağır sınanırız (4:160, 7:94,132-133,155, 23:75-77; özellikle 72:17 ve 74:17’de SAD köküne dikkat). Birinci Dünya Savaşı’nda ölen ve sakat kalan yüz binler başlarına neden böyle bir şey geldiğinden habersizlerdi; bundan büyük bir acı olabilir mi? Yarın elimize silahı tutuşturuverir, yücelttiğimiz kavramlar için veya “İslam için” savaşmaya yollarlar; boyun eğmeye veya karşı gelmeye bilgimiz olmaksızın nasıl karar vereceğiz? 15 Temmuz akşamı demokrasi için sokağa çıkmaya çağrılanlar birkaç dakika içinde hangi bilgiye dayanarak seçim yaptılar? Hızlı düşünüp karar vermemizin gerekeceği bir sonraki an geldiğinde oturup çalışmak için çok geç kalmış olacağız.
Bilgisiz kalırsak ve analitik düşünmeyi öğrenmezsek “Kuran’da şu var” derler, görünürde güzelce kanıtlarlar da. Kanıtların sağlığı, diyenin kimliği ve amacı hakkında sağlam bir yargıda bulunabilmek için ise içinde bulunduğumuz zamanı ve yeri tanımamız gerekir. Kuran’da altı yüz sayfa boyunca anlatılıp duran adsız karakterleri çevremizde parmakla gösteremeyeceksek, Kuran’daki hangi olayın yaşamımızda hangi olaya denk geldiğini bilemeyeceksek kitabı niye çalışıyoruz ki? 11 Eylül’le veya 15 Temmuz’la ilgili söyleyecek bir sözü olmayan kitap size nasıl yol gösterebilir Allah aşkına? Kuran, gösteren parmaktır. Parmağın neyi gösterdiğini anlayabilmek için okumayacağız, düşünmeyeceğiz de ne yapacağız?
“Kim uğraşacak, biri öğrensin de bana anlatıversin” diyenleri sekiz milyarın efendisi uyarıyor: İnsan için yalnızca çalıştığı var. Boş kaldıkça yeni bir işe koyul. Her zorlukla bir kolaylık var.
Bizi yönetenlerin okudukları kitap ciltleri bizim boyumuzu rahat rahat aşar (yeri gelmişken küçük bir tüyo vereyim; sizi yönettiğini sandığınız kişi boyunuzu aşacak kitabı okumamışsa yalnızca bir kukladır). Bu kadar şeyi kim öğrenecek diyenler, kitap okuyan şeytanların, tağutların yönetimine layık kişilerdir. Tabi bunları öğrenmekten kaçınanların veya ilgi duymayanların 600 sayfalık bir kitaba ömür boyu çalışıp çalışmayacakları da merak konusu. Yeryüzünde güçsüz bırakılanların (4:97), sonra da birisi kurtarsın diye bekleşenlerin yeryüzünde kalıcı olmaları olası değildir (4:104, 7:128, 8:60, 25:52, 49:6, 61:4). Kendi yazgısını eline alamayan insanların Allah’a kul olmaları da olanaklı değildir (10:98-102). Çok okuyan, çok bilen biri onu kendine köle ediverir; üstelik fark ettirmeden. Köle olduktan sonra da yer ayağımızın altından kayıp giderken hiçbir gerçek iyileşme üretmeyecek konulara gömülür, “Kuran’daki İslam’a dönüyoruz” sanrısıyla gün doldururuz.
“Şöyle de: Rabbim, bilgimi artır.”
Kuran’daki Konuşmalar ve Dualar Simgeseldir[14] yazımı okudu iseniz, bu tür yakarışların öncelikle eylem olduğunu gerekçeleriyle sunmuştum. Tespihle yetmiş bin kez yukarıdaki “dua”yı eden kişinin bilgisi zerre artmaz. Okuyan, araştıran, anlamaya ve öğrenmeye çalışan kişi ise bu cümleyi ağzıyla söylemese de, aklından geçirmese de bu çağrıyı yapıyor demektir.
[1] elestireldusun.wordpress.com
[2] gerceginkitabi.com/2015/03/04/neden-yalnizca-kuran/
[3] Gösterilebilecek yüzlerce örneği geçtim, sözde Türkiye’nin gururu olacak bir bilim-endüstri projesine bile Sanskrit-Hindi-İbrani dillerinden bir ad koydular: http://www.itu.edu.tr/haberler/2015/04/01/itululerin-yeni-gururu-aruna-agustosta-turkiye-turunda Son erişim tarihi 07.2017
[4] kitapyurdu.com/kitap/lugat-365-amp-bazi-kelimeler-cok-guzel/383404.html
[5] internetworldstats.com/stats7.htm
[6] qz.com/96054/english-is-no-longer-the-language-of-the-web/
[7] scimagojr.com/countryrank.php
[8] researchtrends.com/issue-31-november-2012/the-language-of-future-scientific-communication/ Son erişim tarihi 07.2017
[9] relfe.com/plus_5_turkish.html
[10] youtube.com/watch?v=UDd4BrmLunw
[11] youtube.com/watch?v=NPBQklC5g5M
[12] ekoyerleske.com/olumsuz-kanitlar
[13] cokus.wordpress.com/2009/05/27/kesisen-yollar-ekonomi-ekoloji-enerji/
[14] gerceginkitabi.com/2016/10/02/kurandaki-dualar-ve-konusmalar-simgeseldir/
Selam Selim ben Yüksel.. Güzel bir yazı ..Ben herkesten faydalanmayı ve sözün en güzeline uymayı ilke edinmiş biri olarak fikirlerinin birçoğuna katılıyorum özellikle eleştirel düşünmek üzere yazdığınız yazı harika..
Bazen yazılarınız beni çok ümitlendiriyor bazen de karamsarlığa sürüklüyor..Sonuçta ne yapmalı ya geliyorum …
45 yaşına dek geleneği din sanarak yaşadım ..Okumam gereken Kitabı bir türlü okumadım..Hep fikirsel baz da kitaplara yöneldim..Neyse geçellim bunları sonrasında piyasada ki tüm kuran çevirilerini okumaya karar verdim ve birçoğunu okudum..Aynı zamanda her akşam Ahmet deniz seslendirilmeli mp3 formatındaki hamdi döndüren çevirisiini dinliyorum 15 kez falan olmuştur..
Yeni bir çalışmam da Kuranı konularına göre çevirmişle pdf formatında önümüzdeki günlerde başlamayı düşünüyorum..Ayrıca kuran haritası sitesinden kuranı arapça kökleriyle çalışmayı düşünüyorum..
Her türlü fikri dinlerim kendimi geliştirmek için uğraşıyorum..sizinle görüşmek isterim..selam ve dua ile..
Asıl olan. vakıanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir.
http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fb