Yazıyı pdf olarak indirebilirsiniz: indir
Bu yazıda Kuran’daki cinsiyetçi ayetleri göstermekle yetineceğim. Kitabın cinsiyetçi olmadığını, “kadına daha önce verilmeyen haklar verdiğini” kanıtlamaya çalışmayacağım. Çünkü Kuran kesinlikle eşitlikçi değildir. Çağdaş, aydınlık uygarlığımıza (!) ulaşma yolunda atılan bir ilerleme adımı hiç değildir.
Böyle bir yazıya cinsiyetçiliğin, cinsiyet ayrımcılığının veya kadın düşmanlığının tanımıyla başlamak doğru olurdu. Liberal ve seküler düşünce biçimini benimsemiş bütün kaynaklar gibi bu konuda başvurduğum kaynaklar da nesnel tanım yapabilmekten çok uzak. Sözgelimi ayrımcılık çoğu kaynakta “Bir grubun üyelerine, grubun dışında kalanlara kıyasla haksız davranmak”[1] olarak tanımlanıyor. Bizi haksızlık kavramına gönderiyor ki neyin adil, neyin haksız olduğu sorusu da bizi yaşamın amacı sorusuna gönderir; Din Nedir yazımda tartışmıştım. Cinsiyetçilik kimi kaynakta yalnızca “fiziksel olmayan farklarla” ilgili olarak tanımlanıyor.[2] Bu tanım da pek işimize yaramıyor çünkü bilimadamları erkekle kadının fizyolojik olmayan yüzlerce farkını saptamış durumdalar.[3] Öyleyse ben şöyle bir sınır çizeyim: “Cinsiyetçi” ayetleri saptarken modernistlerin, sekülerlik savunucularının, hümanistlerin, liberallerin, feministlerin; kısaca egemen ideolojinin /egemen dinin cinsiyetçilik tanımını kullandım. Bu tanım zaten yüzde doksan dokuz oranında “kadın düşmanlığı” tanımına denktir. Tıpkı ırkçılık tanımının yüzde doksan dokuz oranında “beyaz olmayan ırklara yönelik olumsuz ayrımcılığa” denk sayıldığı gibi.
Ben seküler dünyanın tanımları ve sözcükleri ile düşünmüyorum. Her şeyden önce Kuran bana bu izni vermiyor çünkü bu sözcüklerle düşünmek Kuran’a karşı sorumluluğumu yerine getirmeme engel olur. Dolayısıyla yazıya verdiğim başlık benim görüşlerimi yansıtmıyor. “Cinsiyetçilik” veya “ayrımcılık” sözcüklerini duyar duymaz Pavlov’un koşullandırmasını andıran bir refleksle aklına “kadın düşmanlığı” gelen kişilerden değilim. Sıralayacağım ayetler Kuran’ı feminist akılla okuyan kişinin -Müslümanlık iddiasında olsun veya olmasın- üstesinden gelmek zorunda olduğu, artık hangi yöntemi kullanacaksa bir şekilde gidermek zorunda olduğu cinsiyet ayrımını içeren ayetlerdir.
(ayrıca belirtilmedikçe çeviriler Ali Rıza Safa’nın mealindendir)
Firavun ailesinden sizi kurtardığımızda, size dayanılmaz acılar çektiriyor; oğullarınızı öldürüp, kadınlarınızı da sağ bırakıyorlardı. İşte bunda Efendinizden sizin için büyük bir sınav vardı. 2:49
Aynı ifade 14:6’da bulunuyor. Demek ki kadınları öldürüp oğulları sağ bıraksa imiş bu daha dayanılır bir acı olacakmış. Açıkça cinsiyetler arasında bir asimetri bulunmakta.
Kendini bilmezden başka, İbrahim’in dininden kim yüz çevirir? Gerçek şu ki, dünyada onu seçtik. Ve sonsuz yaşamda da kesinlikle erdemli olanlar arasında olacaktır. Efendisi “Teslim ol!” dediğinde; “Evrenlerin efendisine teslim oldum!” demişti. İbrahim, kendisinden sonrası için bunu oğullarına öğütledi; Yakup da öyle: “Ey oğullarım! Kuşkusuz, Allah sizin için bu dini seçti. Artık yalnızca teslim olanlar olarak ölün!” Yoksa Yakup’a ölüm geldiğinde siz tanık mıydınız? Oğullarına şöyle demişti: “Benden sonra kime hizmet edeceksiniz?” Dediler ki: “Senin tanrına; ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın tanrısı olan Tanrıya, Tek ve Eşsiz olarak hizmet edeceğiz. Çünkü biz ona teslim olanlarız!” 2:130-133
Öğreti babadan oğula geçiyor. Öğreti kadınlara ve erkeklere eşit olarak emanet edilmiyor. Öğretiyi taşıyacak ve onlara öğretecek olan erkekler.
“Allah’ın indirdiğine bağlı kalın!” denildiğinde şöyle derler: “Hayır! Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye bağlı kalacağız!”… 2:170
Ata olarak çevrilen aba sözcüğü erildir. Türkçede ata da erildir. Yanlış öğretiyi de, doğru öğretiyi de ayakta tutanlar erkekler. Atalardan söz eden benzer onlarca ayet var, birini örnek olarak aldım.
Sana aybaşı durumu hakkında soruyorlar; şunu söyle: “Sıkıntılı bir dönemdir. Aybaşı durumu sırasında kadınlardan uzak durun ve temizleninceye değin onlara yaklaşmayın. Temizlendiklerinde Allah’ın buyruk verdiği biçimde onlara yaklaşın!” Kuşkusuz, Allah pişmanlık gösterenleri ve temizlenenleri sever. 2:222
Boşanmış kadınlar yalnız olarak üç aybaşı durumu beklerler. Allah’a ve Sonsuz Yaşam Günü’ne inanıyorlarsa, Allah’ın kendilerinin dölyatağında yarattığını gizlemeleri helal değildir. Kocaları bu süre içinde barışmak isterlerse onları geri almaya daha çok hakları vardır. Erkeklerin kadınlar üzerinde olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde adalet ölçülerine uygun hakları vardır. Ama erkeklerin onların üzerinde öncelikleri vardır. Çünkü Allah Üstündür; Bilgelik ve Adaletle Yönetendir. 2:228
Erkeklerin aybaşı olmamalarını Tanrı’nın kadın düşmanlığı olarak anlayanlara söyleyecek bir şeyimiz yok. Onlar erkeklerin kadınlara göre bir öncelikleri olduğu gerçeğiyle barışacak değiller. Kendilerinden tek isteğimiz Müslümanmış numarası yapmamaları.
Kadınlarınız sizin ekinliğinizdir; ekinliğinize istediğiniz gibi yaklaşın. Kendi benlikleriniz için hazırlık yapın ve Allah’a yönelik sorumluluk bilinci taşıyın. Çünkü iyi bilin ki kesinlikle ona kavuşacaksınız; inananlara sevinçli haberi ver. 2:223
Yukarıdaki çevirinin yanlış olduğunu ve hars sözcüğünün en yakın karşılığının ekinlik değil ekin veya kültür olduğunu anımsatayım. “Kadınlar sizin kültürünüzdür.” Kadın düşmanı mı? Öyle veya değil, sonuçta kadınla erkek aynı şey değil.
Ve anneler, emzirme süresini tamamlamak istiyorlarsa, çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların yiyeceklerini ve giyimlerini uygun bir biçimde sağlamak çocuğun babasına düşer. Hiç kimse taşıyabileceğinden daha çoğuyla yükümlü tutulmaz. Anne ve baba, çocuğundan dolayı yitime uğratılmamalıdır; kalıtçısı da öyle. Eğer kendi aralarında danışıp uzlaşarak, çocuğu sütten kesmek isterlerse, onlara suç yoktur. Çocuklarınızı emzirtmek isterseniz vereceğinizi uygun bir biçimde verdikten sonra size de suç yoktur. Allah’a yönelik sorumluluk bilinci taşıyın. Çünkü iyi bilin ki Allah yaptıklarınızı Görendir. 2:233
Demek ki kadın ve erkek, çocuğun geçimini sağlama konusunda eşit değillermiş. Anne ve babanın çalışma yaşamında ve parasal kararlarda eşit olmasını isteyenlere emzirme konusunda eşit olmayı neden talep etmediklerini sorun, belki düşünmeye başlarlar. Çünkü çalışmayan organlar körelir. Emzirme konusunda işbirliği ve uzlaşma istendiğine göre çocuk konusunda bütün kararların en az iki kişilik olması gerektiği anlaşılıyor. Demek ki “Benim bedenim, benim kararım” değilmiş.
Ödence belirledikten sonra onlara el sürmeden boşarsanız belirlediğiniz ödencenin yarısı onlarındır; bundan cayması veya evlilik sözleşmesiyle bağlı olanın bağışlaması durumu dışında. Sizin bağışlamanız, sorumluluk bilincine daha yakındır. Karşılıklı olarak eli açık davranmayı unutmayın. Kuşkusuz Allah yaptıklarınızı Görendir. 2:237
Güvey geline ödüyor, gelin güveye ödemiyor. Gelin, güveyin malı mıdır? Yoksa güvey, gelinin kölesi midir acaba, ona doğuştan borçlanmış mıdır?
…Erkeklerinizden iki kişi tanıklık etsin. İki erkek bulamazsanız tanıklardan uygun bulacağınız bir erkek ve biri unutursa diğerinin hatırlatacağı iki kadın olsun… 2:282
Bu ayeti istediğiniz kadar kıvırın dostlar, bu kitabın yazarının kadın ve erkeğin “eşit” olduğunu düşündüğüne kimseyi ikna edemezsiniz.
Kadınlara, oğullara, tartılar dolusu yığılmış altın ve gümüşe, soylu atlara, hayvanlara ve ekinlere olan tutkular, insanlara çekici gösterilmiştir. Bunlar, dünya yaşamının geçimliğidir. Oysa varılacak en güzel yer Allah’ın katındadır. 3:14
Ayet “erkeklere, kızlara..” demediğine göre cinsiyetler “eşit” değilmiş. Benzer bir durum şu ayette:
De ki: “Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, en yakınlarınız, kazandığınız mallar, azalmasından korktuğunuz ticaret ve hoşlandığınız konutlar; Allah’tan, onun elçisinden ve onun yolunda çaba göstermekten daha çok hoşunuza gidiyorsa, artık Allah’ın buyruğu yerine gelinceye dek bekleyin. Çünkü Allah yoldan çıkmış bir toplumu doğru yola eriştirmez!” 9:24
“Analarınız, kızlarınız” diye başlamadığına ve hatta bunları ayrıca saymadığına göre yazar cinsiyetleri eşit görmüyor.
Onu doğurunca şöyle dedi: “Efendim! Onu kız doğurdum!” Allah, ne doğurduğunu zaten biliyordu. “Oysa erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem ismini verdim. Onu ve soyunu kovulmuş şeytandan Sana sığındırıyorum!” 3:36
Demek ki erkek /oğlan, kız gibi değilmiş.
Yetimler konusunda adaletli davranamayacağınızdan korkarsanız sakınca olmayan kadınlardan, ikişer, üçer, dörder evlenin. Eğer adaleti gözetemeyeceğinizden korkarsanız bir taneyle veya yanınızda size bağlı olanla yetinin. Haksızlık yapmamanız için böylesi daha uygundur. 4:3
Feministlerin iyi bildikleri ve saldırdıkları bir ayet. Bu ayete yöneltilen eleştirilere yanıt vermek olanaklı. Bu yazıda bunu yapmıyorum. Ama neredeyse istisnasız herkesin gözden kaçırdığı bir noktaya dikkat çekeceğim: Tekkarılılığın tek doğru aile biçimi olduğunu kim söyledi?
Allah, çocuklarınız konusunda, size şu öğüdü veriyor: Erkek, kadının payının iki katını alır… 4:11
Mirastaki ayrımcılık dördüncü sure boyunca sürüyor. Nisa Suresi “kadın düşmanı” bir sure, buna şüphe yok:
Ve kadınlarınızdan sağtöreye uygun olmayan ilişkilerde bulunanlara karşı aranızdan dört tanık getirin. Tanıklık ederlerse artık ölüm onları götürünceye veya Allah onlara bir yol açıncaya değin evlerde tutun. Aranızdan onu yapan erkeklerin her ikisini de cezalandırın. Pişmanlık gösterirler ve kendilerini düzeltirlerse bırakın. Kuşkusuz Allah Pişmanlıkları Kabul Edendir; Merhametlidir. 4:15-16
Demek ki aynı suçu işleyen kadın ve erkeğin cezaları farklı olabiliyor. Aile hukukunda, mirasta olmadığı gibi ceza yargılamasında da eşitlik yok. Kuran’a saldıranları ters köşeye yatırın: Modern dünyada yasa önünde eşitlik yok ki, Kuran’da neden arıyorsunuz? Türk Ceza Yasası ve Yargıtay içtihatları orada, açın ve asimetriyi görün.
Yanınızda size bağlı olanlar dışındaki evli kadınlar size yasaklanmıştır. Allah, üzerinize böyle yazmıştır. Bunların dışında kalanlar; sağtöreli yaşamanız, zina etmemeniz ve mallarınızla istemeniz koşuluyla helaldir. Onlardan yararlanmanıza karşılık hak ettikleri ödencelerini artık verin. Bu zorunluluğu yerine getirdikten sonra, karşılıklı olarak hoşnut olduğunuz durumda üzerinize suç yoktur. Kuşkusuz, Allah Bilendir; Bilgelik ve Adaletle Yönetendir. 4:24
Yine açık bir asimetri var. Evlilik teklifini erkek yapıyor olmalı ki ayet böyle olsun.
Er olanlar kadınlar üzerinde hâkim dururlar çünkü bir kerre Allah birini diğerinden üstün yaratmış bir de erler mallarından infak etmektedirler, onun için iyi kadınlar itaatkârdırlar, Allah kendilerini sakladığı cihetle kendileri de gaybı muhafaza ederler, serkeşliklerinden endişe ettiğiniz kadınlara gelince: Evvelâ kendilerine nasıhat edin, sonra yattıkları yerde mehcur bırakın, yine dinlemezlerse döğün, dinledikleri halde incitmeye behane aramayın, çünkü Allah çok yüksek, çok büyük bulunuyor. 4:34 (Elmalılı Handi Yazır)
Erkekler kendilerinin bir bölümünü diğerlerine, Allah’ın üstün yapması ve mallarından harcamaları nedeniyle kadınları kollayıp gözetirler. Erdemli kadınlar, saygılı ve Allah’ın koruduğu gizliliği gözetenlerdir. Karşı gelmelerinden kaygı duyduğunuz kadınlara öğüt verin. Yataklarında yalnız bırakın; onları gönderin. Söz dinlerlerse, onlara karşı artık başka yol aramayın. Kuşkusuz, Allah, Yücedir; Büyüktür. 4:34 (Ali Rıza Safa)
Ünlü “dayak” ayeti… Nasıl çevirirseniz çevirin, nasıl anlarsanız anlayın, nasıl kıvırırsanız kıvırın… Bu ayete göre kadınla erkek kesinlikle eşit değildir. Doğru yorumun ne olduğu konusunda uzlaşsak da uzlaşmasak da erkeklerin bir ayrıcalığı olduğu apaçık görünüyor. Bu ayete göre aile içinde kesinlikle demokrasi olamaz; 2:228’i hatırlayın. Buna rağmen ayetin nasıl olup da son derece adil olduğu konusunda söylenecek çok var ama bu yazının amacı o değil. Burada kadınların itaatinin ve gizliliği gözetmesinin yalnızca Allah’a karşı olduğu, kocalarına karşı olmadığı öne sürülmüştür. Oysa 66:3-5 ayetleri bu yorumun eksik ve yanlış olduğunu açığa çıkarıyor. Kadının itaat ve gizliliği koruma sorumluluğu hem Allah’a hem kocasına karşıdır.
Peygamber, eşlerinden birisine gizli bir söz söylemişti. Allah bunu başkasına açıkladığını ona bildirmiş, bunun üzerine bir bölümünü anlatmış, bir bölümüne de değinmemişti. Eşine söylediği zaman; “Sana kim haber verdi?” dedi. Dedi ki: “Bilen; Haberli Olan bana haber verdi!” İkiniz de Allah’a pişmanlığınızı göstermelisiniz! Çünkü yürekleriniz kaymıştır. Ona karşı yardımlaşırsanız, kuşkusuz onun sahibi Allah’tır. Hem Cibril hem erdemli inananlar hem de bunun arkasından melekler onun yardımcısıdır. Sizi boşarsa, efendisi ona sizden daha iyi olan; teslim olmuş, inanan, içtenlikle boyun eğen, pişmanlık göstererek yönelen, Allah’a hizmet eden, sezgileri yüksek dul veya el değmemiş eşler verir. 66:3-5
Eşiyle arasındaki gizi koruma sorumluluğunun kocasına karşı olduğu açıktır. 4:34’teki cümle yapısına bakıldığında itaatin ve korumanın yan yana anılması, itaatin de kocaya karşı olduğunu göstermez mi?
Bugün, temiz olan şeyler size helal yapılmıştır. Kitap verilenlerin yemeği size helaldir; sizin yemeğiniz de onlara helaldir. İnananlar arasındaki sağtöreli kadınlarla ve sizden önce kitap verilenler arasından sağtöreli kadınlarla evlenmeniz; ödencelerini vermek, zina etmemek ve gizlice dost edinmemek koşuluyla helaldir. Kim inançlı olmayı kabul etmezse, yaptığı her şey boşa gidecek; sonsuz yaşamda da yitime uğramış olacaktır. 5:5
Ünlü bir asimetrik ayet daha. Müslüman erkek gayrimüslim kadınla evlenebiliyor ama Müslüman kadın gayrimüslim erkekle evlenemiyor. Hm, bunun erkeğin yöneticiliğiyle bir ilgisi olabilir mi acaba? Belli ki gayrimüslim erkeğin Müslüman kadını yoldan çıkarmasından korkuluyor. (2:228, 4:34)
İbrahim, babası Azer’e şöyle demişti: “Kutsallaştırdığınız kişileri simgeleri tanrı mı ediniyorsun? Aslında seni ve toplumunu apaçık bir sapkınlık içinde görüyorum.” 6:74
Dedi ki: “Ey İbrahim! Benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun? Buna son vermezsen kesinlikle seni taşlarım; uzun bir süre benden uzak dur!” 19:46
Bunlar olurken İbrahim’in anası nerede?
Gömleğinin arkadan yırtılmış olduğunu görünce, [vali] şöyle dedi: “Kuşkusuz, bir dolap çevirmişsiniz. Aslında, sizin çevirdiğiniz dolaplar çok yamandır!” 12:28
Yusuf’a tecavüz etmeye kalkan kadının kocası “siz” derken kimi kast ediyor? Elbette kadınları veya kadınların arasında belli bir öbeği. Demek ki erkeklerin dolapları o kadar yaman değilmiş. Kuran’ın yazarının valinin ağzından aktardığı bu sözü eleştirmediğine, açıkça yalanlamadığına dikkat ediniz.
“Yusuf, sen bunu unut!” “Sen de suçun için bağışlanma dile. Kuşkusuz suçlulara katıldın!” Kentteki kadınlar şöyle dediler: “Valinin karısı genç uşağını elde etmek istemiş; aşk yüreğini sarmış. Aslında onu apaçık bir sapkınlık içinde görüyoruz!” 12:29-30
Dedikoduyu kentteki erkekler değil kadınlar yapıyor. Yusuf Suresi besbelli “kadın düşmanı” bir sure! Kitap boyunca bir tecavüz olayına rast gelmiyor ama tecavüz iftirası yüzünden hapis yatan bir erkek örneği buluyor olmamız ilginçtir. Liberal, özgürlükçü, “reformcu”, “çağdaş”, hatta “feminist” İslam sürümleri çıkarmaya çalışanların görmekten ödlerinin koptuğu gerçek budur: Kuran’da erkeğe tecavüze kalkışıp üstüne bir de tecavüz iftirası atan kadın var ama kadına tecavüz eden erkek yok! Bu kitabın iki kapağı arasında “kadının ezeli mağdurluğunu” veya “kadın haklarını” arayanların yüzüne vurun lütfen.
İbrahim şöyle demişti: “Efendim! Bu yöreyi güvenli yap; beni ve oğullarımı kutsallaştırılmış kişilere-simgelere hizmet etmekten uzak tut. 14:35
İbrahim’in kızı yoksa hiç kız torunu, gelini de mi yok?
Senden önce de kendilerine bildirdiğimiz adamlardan [ricalen] başkasını göndermedik. Bilmiyorsanız öğretiyi anlayanlara sorun. 16:43
Senden önce de kendilerine bildirdiğimiz adamlardan [ricalen] başkasını göndermedik. Bilmiyorsanız, aklında tutanlara sorun. 21:7
Demek ki kadın peygamber yokmuş. Rical sözcüğünün yetişkin erkeği anlatmadığı ve cinsiyetsiz olduğunu düşünüyorsanız 4:98 ve 7:81’ye bakın.[4] Yazar sözcük sıkıntısı çekiyor değildir, “adamlar ve kadınlar” diyebilirdi.
Allah örnek veriyor: Hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının yönetimindeki bir kul; verdiğimiz güzel bir geçimi hem gizli hem de açık olarak yardımlaşmak amacıyla paylaşan birisiyle aynı olur mu? Allah’a övgüler olsun! Hayır, onların çoğu bilmez. 16:75
Bu ayet Kuran’ın köleci veya kapitalist olduğu anlamına gelir mi? Bir şeye gücü yetenle yetmeyeni ayıran yazar, kadınla erkeği ayırmaktan çekinir mi?
…Babanız İbrahim’in dinini esas alın… 22:78
Basbayağı “ataerkil din”…
Ve doğru kadınları karaladıktan sonra dört tanık getiremeyenlere seksen sopa vurun. Ayrıca sonsuza dek onların tanıklığını kabul etmeyin. Yoldan çıkanlar işte onlardır. 24:4
İnanmış, doğru ve hiçbir şeyden haberi olmayan kadınları karalayanlar dünyada ve sonsuz yaşamda lanetlenmiştir. Onlar için büyük bir ceza vardır. 24:23
Doğru erkekleri karalayanlara özel bir ceza öngörülmüyor. Demek ki erkeklere iftira etmekle kadınlara iftira etmek aynı şey değilmiş. Karı-koca arasındaki anlaşmazlıkta da kadın kayırılıyor:
Eşlerini karalayan ve kendilerinden başka tanıkları olmayanların her birinin tanıklığı, kendisinin kesinlikle doğruyu söylediğine Allah’ı dört kez tanık göstermesidir. Ve beşincide eğer kendisi yalan söylüyorsa Allah’ın lanetinin kendi üzerine olmasını söyler. Kocasının kesinlikle yalan söylediğine Allah’ı dört kez tanık göstermesi, kadından cezayı kaldırır. Ve beşincide eğer kocası doğruyu söylüyorsa Allah’ın öfkesinin kendi üzerine olmasını söyler. 24:6-9
Kocasının karısını zinayla suçlaması, karısının kocasını zinayla suçlamasıyla aynı şey değil ve mahkemede “eşit” muameleyi gerektirmiyor. Karı, kocasının suçlamasından yemin ederek kurtulabiliyor ama koca, karısının suçlamasından yemin ederek kurtulamıyor. Kadını açıkça kayıran bir ayet. Ve fakat Kuran’ın bu gibi “erkek düşmanı” ayetlerini uzun uzadıya yorumlayan hiçbir yayın göremiyoruz. Ayetin devamında 24:47-51’de tam da bu davranış eleştiriliyor. Onların dünya görüşüne uygun, kadını kayıran bir yargı verildiğinde alıyorlar, erkeği kayıran bir yargı verildiğinde yaygara koparıp kitabı kadın düşmanlığıyla suçluyorlar.
İnanan kadınlara da söyle; bakışlarını korusunlar ve eşey organlarını sakınsınlar. Görünenlerin dışında, çekiciliklerini açığa vurmasınlar. Örtülerini, yakalarının üzerine kapatsınlar. […] Ayrıca, gizledikleri çekiciliklerini belli etmek için adımlarını yere vurmasınlar… 24:31
Evlilik beklentisi kalmamış yaşlı kadınların çekiciliklerini açığa vurmadan dış giysilerini çıkarmalarında bir sakınca yoktur. Yine de sakınmaları kendileri için daha iyidir. Çünkü Allah, Duyandır; Bilendir. 24:60
Ey peygamber! Eşlerine, kızlarına ve inananların kadınlarına dış giysilerini üzerlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve tedirgin edilmemesi için böylesi daha uygundur. Ve Allah, Sınırsız Bağışlayandır; Merhametlidir. 33:59
Erkeklere “eşey organlarını korumak” dışında bir giyim ilkesi verilmiyor.
…Dünya yaşamının geçimliğini elde etmek için, sağtöreli olmak isteyen hizmetinizdeki kızlarınızı sağtöreye uygun olmayan ilişkilere zorlamayın. Kim onları zorlarsa onların zorlanmasından dolayı Allah doğal olarak Sınırsız Bağışlayandır; Merhametlidir. 24:33
Erkek hizmetkarları ilişkiye zorlamaktan söz edilmemesi bu kitabın asimetrik ve dolayısıyla ayrımcı olmasına yeter.
“Aslında onları yöneten bir kadın gördüm. Ona her şeyden verilmiş ve büyük bir tahtı var! Onu ve toplumunu Allah’tan başka bir de ayrıca güneşe secde ederlerken buldum. Şeytan, yaptıklarını kendilerine çekici göstermiş; böylece yoldan alıkoymuş. Bu yüzden doğru yolu bulamıyorlar!” 27:23-24
Demek ki erkekler yerine kadınlar yönetici olsalar (zaten olagelmişler, şekilde görüldüğü üzere) gezegen şimdikinden daha iyi bir yer olmayacakmış.
Medyen suyuna vardığı zaman su almakta olan bir toplulukla karşılaştı. Ve onların biraz ötesinde çekingen iki kadın gördü. “Ne yapmak istiyorsunuz?” dedi. Dediler ki: “Çobanlar sulayıp çekilmeden sulayamıyoruz; zaten babamız çok yaşlı!” 28:23
Musa sizce bu kadınlara yardım mı etti, yoksa onları “özgür, güçlü ve bağımsız bireyler” olduklarına ikna edip #cesaretinyeter mi dedi?
Şöyle dedi: “Aslında sekiz yıl yanımda çalışmana karşılık bu iki kızımdan birisini seninle evlendirmek istiyorum. On yıla tamamlarsan artık o da senden. Sana zorluk çıkarmak istemem. Allah dilerse erdemli bir kişi olduğumu göreceksin!” 28:27
Kadını hak etmesi için erkeğin çalışması gerekiyor. Yazar erkek düşmanı olmalı! Ama yok, kızını kiminle evlendireceğine baba karar veriyor. Yazar kadın düşmanı olmalı!
Sonunda Musa süreyi tamamlayıp ailesiyle birlikte yola çıktı. Dağ tarafında bir ateş gördüğünde ailesine “Bekleyin!” dedi; “Aslında bir ateş gördüm. Belki ondan bir haber veya kor ateş getiririm; ısınırsınız!” 28:29
Musa, davarlarını suvarmasına yardım ederek tanıştığı ve evlendiği kadını cesaretinin yeteceğine yıllardır ikna edememiş olacak ki ağır ve tehlikeli işleri üstlenmeyi sürdürüyor. Bu bir Opet reklamı olsaydı kadın diyecekti Musa’ya; “Sen bekle, ben gidip bakayım.”
İnsana annesine ve babasına ilişkin öğüt verdik. Annesi zorluk üstüne zorlukla onu taşıdı. Sütten kesilmesi de iki yıl içindedir. Bana ve anne-babana şükret. Dönüş bana olacaktır. 31:14
İnsana annesine ve babasına iyilikten ayrılmaması öğüdünü verdik. Annesi zorlukla onu taşıdı ve zorlukla doğurdu. Onun taşınması ve sütten kesilmesi otuz aydır. Sonunda erginlik çağına erişip kırk yaşına vardığında şöyle der: “Efendim! Beni, bana ve anne-babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve hoşnut olacağın erdemli edimler yapmaya yönlendir. Soyumu da erdemli olanlar arasına kat! Kuşkusuz, pişman olarak sana yöneldim. Çünkü kuşkusuz, ben teslim olanlar arasındayım!” 46:15
Her iki ayette şöyle bir ilginçlik var: Çocuğu zorlukla taşıyan annesiymiş ama ana-baba birlikte anılıyor.
Lokman oğluna öğüt verirken şöyle demişti: “Ey oğul! Allah’a ortaklar koşma! Çünkü ortaklar koşmak gerçekten büyük bir haksızlıktır!” 31:13
Lokman on dokuzuncu ayete dek oğluna öğüt vermeyi sürdürüyor. İbrahim gibi onun da mı kızı olmamış acaba?
Onları [evlatlıklarınızı] babalarının ismiyle çağırın. Böylesi Allah’ın katında daha adaletlidir. Babalarını bilmiyorsanız artık din kardeşleriniz ve dostlarınız olurlar. Yürekleriniz kasıtlı olarak yaptıklarınızın dışında, yanlışlıkla yaptıklarınızda size suç yoktur. Çünkü Allah Sınırsız Bağışlayandır; Merhametlidir. 33:5
“Veya analarının adıyla çağırın” demiyor. Aşağıdaki ayette fark belirginleşiyor:
Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Buna karşın Allah’ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Çünkü Allah her şeyi Bilendir. 33:40
Demek ki erkeğin babası olmakla kızın babası olmak aynı şey değilmiş. Ayet Muhammed’in evlatlığıyla arasındaki ilişkiyle ilgili olduğu kadar, erkek kalıtçısı olmadığını da haber verme işlevine de sahiptir. Allah Ortaçağ Araplarına eşitlikçiliği öğretmek isteseydi böyle demek yerine Muhammed’in kız çocuğunun onun “veliahdı” olmadığını söyleyebilirdi.
Ey peygamber kadınları! Sizler, herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Sorumluluk bilinci taşıyorsanız cilveli konuşmayın ki yüreğinde sayrılık olan kimse bir isteğe kapılmasın; yerinde ve yakışacak söz söyleyin. Evlerinizde oturun ve eski bilisizlik dönemindeki gibi çekiciliğinizi göstermeyin. 33:32-33
“Evde oturma” ifadesini nasıl anlarsak anlayalım buradaki ayrımcılık yerinde duracak.
Ey inanca çağırılanlar! Bir toplum, diğer bir toplumu küçümsemesin; belki kendilerinden daha iyilerdir. Kadınlar da başka kadınları küçümsemesin; belki kendilerinden daha iyilerdir. Birbirinizi küçük düşürmeyin ve birbirinizi kötü isimlerle çağırmayın. İnandıktan sonra sapkınlıkla isimlendirilmek çok kötüdür. Zaten kim pişmanlık göstermezse haksızlık yapanlar işte onlardır. 49:11
“Toplum” dendikten sonra kadınlar ayrıca sayılıyor, erkekler sayılmıyor.
Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a yakınışta bulunan kadının sözünü duydu. Çünkü Allah konuşmalarınızı duyar. Kuşkusuz, Allah, Duyandır; Görendir. Aranızdan kadınlarına sırt çevirenler; o kadınlar onların anneleri değildir. Onların anneleri ancak kendilerini doğuranlardır. Aslında çirkin bir söz ve yalan söylüyorlar. Kuşkusuz, Allah Affedicidir; Sınırsız Bağışlayandır. Ve kadınlarına sırt çevirip sonra geri dönenler, birbirine dokunmadan önce özgürlüğünü yitirmiş birisini özgürlüğüne kavuşturmalıdır. İşte bu size verilen öğüttür. Çünkü Allah yaptıklarınızdan Haberlidir. 58:1-3
Kültürel bağlamı ne olursa olsun burada açıkça asimetrik bir yargı var. Herhangi bir zaman ve yerde kocasına sırt çeviren bir kadın için bu yargı geçerli olmayacak.
Ey inanca çağırılanlar! İnanan kadınlar göç ederek size geldiklerinde, onları sınamaya tutun. Allah onların inançlarını bilir. İnançlı olduklarına güvenirseniz nankörlük edenlere geri göndermeyin. Onlar diğerlerine helal değildir; diğerleri de onlara helal değildir. Onlar için harcadıklarını geri verin. Geçimlerini sağlarsanız onlarla evlenmenizde suç yoktur. Allah’a nankörlük eden kadınlarla evlilik ilişkinizi sürdürmeyin. Onlar için harcadıklarınızı da geri isteyin; onlar da harcadıklarını geri istesinler. İşte bu Allah’ın yargısıdır; aranızda yargı verir. Çünkü Allah Bilendir; Bilgelik ve Adaletle Yönetendir. 60:10
Kuran’ın pek çok ayetinde olduğu gibi burada da geçim sağlama görevi erkeğe verilmiş.
Allah, nankörlük edenlere örnek olarak, Nuh’un karısı ile Lut’un karısını gösteriyor: İkisi de erdemli iki kulumuzun nikahı altındaydı. Buna karşın, ikisi de onlara alçaklık yaptı. Bu nedenle, Allah’tan gelene karşı, onların bir yararı olmadı. İkisine de şöyle denildi: “Ateşe girenlerle birlikte, girin!” 66:10
Yoruma gerek yok… Ayrıca Arapça metinde “nikah” sözcüğü bulunmadığına, “kullarımız altında” (tahte) ifadesinin bulunduğuna dikkat ediniz. Yazar, zamanın Araplarının cinsiyetçi dilini düzeltmeksizin kullanıyor.
Bahçeler ve asmalar. Genç ve uyumlu eşler. Ve dolu kadehler. 78:32-34
“Genç ve uyumlu eşler” ifadesi dişil olduğu için bunların “cennet bakireleri” olduğu yorumları yapılmıştır, “huri” olarak popüler kültüre geçmiştir. Feministler bu yorumu bir türlü kabullenemezler. Ama hemen arkasındaki “dolu kadehler” ifadesini görmezden gelirler. Bektaşi fıkrasını andırır bir ikiyüzlülükle, “cinsiyetçi” bir cenneti sindiremez ama meyhanemsi bir cenneti kabullenirler. Oysa ikisinin de simgesel anlatım olduğu bellidir. Ne biri cinsel nesnedir ne de öbürü alkollü içki…
Ve canlı gömülen kız çocuğuna sorulduğunda. 81:8
Oğlanlar ya gömülmüyorlar ya da onlara sorulmuyor; sonuç değişmez.
Yemin olsun; örttüğünde Geceye! Ve aydınlandığında gündüze! Erkeği ve dişiyi yaratana! Aslında sizin çalışmanız gerçekten türlü türlüdür. 92:1-4
Çalışmanın türlülüğü kişiye ve topluma göre değişir de cinsiyete göre değişmez mi? Bağlama bakarsak değişiyor olması gerekir. Nitekim 4:32 ayeti bu yorumu onaylıyor.
Ve düğümlere üfleyen kadınların şerrinden. 113:4 (Abdülbaki Gölpınarlı)
Düğümlere üfleyenlerin dişi oldukları Arapçasından belli oluyor. Türkçede olmayan özellikler nedeniyle bunu çeviriye her zaman yansıtmak olanaklı olmuyor. Ayeti ve sureyi nasıl anlarsak anlayalım erkekler düğümlere üflemeye başlamayacaklar.
Allah’ın bir bölümünüzü diğerlerinize üstün yaptığı şeyi istemeyin. Erkeklere kazandıklarından bir pay, kadınlara da kazandıklarından bir pay ayrılmıştır. Allah’tan onun lütfunu isteyin. Kuşkusuz Allah her şeyi Bilendir. 4:32
Böylece eşitlik veya üstünlük beklentisinin gerçekdışı olduğu bildirilmiş ve feminizm yasaklanmış oluyor. Başparmak işaret parmağına eşit olsaydı elimiz hiçbir işe yaramazdı. Parmaklardan hangisinin “üstün” olduğunu sormak budalacadır. Hepsinin işlevi ayrıdır. Yani “yasa önünde eşit” değillerdir. Kimi konuda başparmağın bir önceliği varsa ikisinin işbirliği yapabilmesi ve birbirini yaşatabilmesi içindir.
***
Bu eksiksiz bir liste değildir. Bu ayetlerden ayrıca erkeğe seslenerek “kadına şöyle davran” diyen ayetlerin hepsi cinsiyetçidir. Kitap boyunca nerede kadınlardan, erkeklerden, kızlardan, oğullardan, bir kadın veya bir erkekten söz edildiğiniz görüyorsanız o ayetlerin hepsi cinsiyetçidir. Çünkü bu cümleleri ve olayları cinsiyet bakımından karşıtlarıyla değiştiremezsiniz. Değiştirdiğinizde anlam bozulacaktır. Bundan ötürü cinsiyetçi ifadelerin sayısı burada sıraladığım elli ayetle sınırlı değildir; yüzlercedir. Kuran’ın cinsiyetçi olduğunu kanıtlamaya çalışanların bu ayetlerin tümüne dikkat çekmesi gerekir. Kuran’ın “eşitlikçi” olduğunu, kadına daha önce verilmeyen haklar verdiğini öne süren, İslam’ın feminist yorumunu yapmaya çalışanların da bütün bu ayetlerin cinsiyetçi olmadığını kanıtlamaları gerekir.
“Kadın”, “kız”, “karı” vb. olarak çevrilen Arapça sözcüklerin başka anlamlara geldiğini öne sürenler var. Konuyu ayrıntısıyla çalışmaya zaman bulamadığımı bildirerek bu yorumlarla ilgili şunu söyleyebilirim: Bu sözcüklerin ikinci anlamları olabileceğini ben de düşünüyorum. Ama bu durumda sözcüklerin iki anlamı aynı anda taşıdığını kabul etmemiz ve iki katmanlı çıkarımlar yapmamız gerekir. Birinci yargı cinsiyet farklılığıyla ilgili olanı, ikinci yargı ise sözcükler her neyi temsil ediyorsa onunla ilgili olanı olmalıdır. Yazar, toplumdaki göreceli edilgenliği anlatmak için dişilik özelliği çok belirgin olan bu sözcükleri bizi tuzağa düşürmek, oyuna getirmek için seçmiş olamaz. Yazar “derdini anlatacak” sözcük bulmak konusunda bizim gibi sıkıntıya sahip değildir. Kuran rastgele kaleme alınmış değildir. “O günün koşullarına göre” bir kitap değildir. Bir erkeğin gözüyle yazılmış bir kitap da değildir. O günün “geri” Araplarına makul gelmek, onları hoşnut etmek ve kısmi bir “ilerleme” sağlamak amacıyla yazılmış değildir (7:190, 14:22, 17:77, 18:26, 33:38,62, 35:43, 48:23…).
Kuran’a boyun eğme iddiasında olan biri olarak cinsiyetçilik, ayrımcılık, eşitsizlik, ataerkillik ifadelerini böyle rahatça kullanıyor olmam sizi şaşırtmasın. Bu kavramlar günümüz Türkiye’sine egemen olan ve ağırlığını artıran feminizm dininde hakaret sayılıyor. Ama kavramların özüne ve kökenine baktığınızda bunların yansız olması gerektiğini görebilirsiniz. Olumlu veya olumsuz herhangi bir anlam taşımazlar. Burada uzun dilbilimsel, kavramsal ve felsefi çözümlemelere girmeyeceğim. Şu kadarını söyleyeyim: İyi-kötü, güzel-çirkin, adil-haksız, gerçek-gerçekdışı, karşıtlıklarıyla düşünmeyi unuttuğumuz için bu kadar derin bir batağa saplanmış durumdayız. Evrensel fiziksel sabitler olan bu karşıtlıkların yerini seküler dünyanın ileri-geri, çağdaş-çağdışı, eşit-eşitsiz, bilimsel-dogmatik gibi eğreti karşıtlıkları aldı. Bu yeni karşıtlıklar nesnel bir tabana oturmuyor, yani bunlar bilimle değil, ideolojiyle biçimlenmiş yönleri gösteriyorlar. Bu ideoloji de kendine özgü bir “aydınlanma” mitolojisinden türüyor. Bu mitolojide ataerkillik, eşitsizlik gibi kavramlar kötülüğün yerini alıyor. Bir başka deyişle bunlar gerçek Tanrı’nın değil, feminizm tanrısının büyük günahları oluyor.
İleri-geri, çağdaş-çağdışı, eşit-eşitsiz, bilimsel-dogmatik gibi yeni karşıtlıklar gerçekte iyiyle kötünün arasını ayırmaz. Geri, çağdışı, eşitsiz ve dogmatik olanı temsil etsin diye türetilen cinsiyetçilik, ayrımcılık, eşitsizlik, ataerkillik kavramları bu yeni karşıtlıklara göre tanımlanmıştır. Yani bunlar nesnel gözlemler değil belli bir ideolojik gözlükle varılan yargılardır.
Karşınızdaki büyük resmi, yaşamı, deneyimlerinizi, olayları, fikirleri, kişileri bu ikililere göre yargılarsanız gerçeklikten saparsınız. Yok, eğer Kuran’ı furkan kabul eder ve onun kullandığı ahlak ikililerine göre yargılarsanız iyi olduğu sürece cinsiyetçi, ayrımcı, eşitsiz ve ataerkil olanı savunmaktan gocunmazsınız. Modernizmin kavramları belki anlambilimsel olarak yararlı ve işlevsel kavramlar olabilir ama bunlar Allah’ın buyurduğunu ve yasakladığını ayıran ayrım ölçütleri (furkan) değildir. Bir başka deyişle ahlaki ayrımlar değildir. Demek ki bir ahlak öğretisinin cinsiyetçi olması onun adaletsiz olduğu anlamına gelmez; bunlar bütünüyle ayrı kavramlardır.
Benzer bir listeyi “erkek düşmanı” ayetleri ayıklayarak da yapabiliriz ki birkaçını zaten yazdım. Tıpkı bunlar gibi o hükümler de aslında herhangi bir cinsiyeti kayırıyor değildir. Cinsiyetlerin arasındaki yadsınamaz farklara uygun olarak farklı sorumluluklar yükleyen hükümlerdir (4:32).
Eksenlerdeki bu temel farklılığı anlamayan kişiler “Kuran’ın saldırgan ayetleri”, “Kuran’ın ırkçı ayetleri” gibi listeler de yapabilirler; yapıyorlar da. Hatta benden yardım istemekten çekinmesinler, bu yazıda yaptığım gibi saldırganlık ve ırkçılık içerikli ama yaygın olarak üzerinde durulmayan pek çok ayeti onlara gösteririm. Ama cinsiyetçi veya ırkçı ayetleri göstermekle, zihni açık kişilere göre aslında hiçbir şey söylemiş olmuyorlar. Tek yaptıkları, modernizmin cetveliyle Kuran’ı ölçmek oluyor. Kuran’a güvenen kişi ise Kuran’ın cetveliyle modernizmi ölçer. Bu saldırı ve eleştirilere karşı Kuran’ı savunanların çoğu ne yazık ki davayı kabullenip modernizmin mahkemesinde Kuran’ı aklamaya çalışıyorlar. Yani Kuran’ı sanık sandalyesine oturtma konusunda müşriklerle uzlaşmış durumdalar. Onlar şu ayetteki uyarının konusu olan ve Batı’dan yani kitap verilenlerden işittikleri “geri kafalı” hakaretini kaldıramayıp kendilerini onlara beğendirme hatasına düşüyorlar:
Sizden önce kitap verilenlerden ve ortaklar koşanlardan kesinlikle onur kırıcı sözler duyacaksınız. 3:186
Boşa çabalıyor, ölümcül bir hataya düşüyorlar:
Onların dinlerine uymadıkça ne Yahudiler ne de Nasraniler senden asla hoşnut olmazlar. De ki: “Kuşkusuz, Allah’ın gösterdiği yol doğru yoldur!” Sana gelen bilgiden sonra onların isteklerine uyarsan; seni Allah’tan kurtaracak ne bir dost ne de bir yardımcı bulamazsın. 2:120
İşte bu yüzden gelenekçi ezberlerden kurtulduğumuzda deyim yerindeyse kuşun yalnızca bir kanadını kurtarmış oluyoruz. Öbür kanadını kurtarmak için modernizmin dogmalarından da sıyrılmak gerekiyor. Bu ayetleri veya bu yazıyı okuyup da kinlenenler, Allah düşmanı fikirlerine dayanak olarak kullananlar modernizmin dogmalarına ve hurafelerine, yani gerçekdışı şeylere inanmış olduklarının ayırdında değiller ne yazık ki.
Geçici de olsa feminist bir gözlük takıp Kuran’da “cinsiyetçi” ifadeleri, yani gerçekte var olmayan hayaletleri aramak zor ve yorucu. Atladığım ayetler kesinlikle vardır ve ayetler arasındaki çapraz bağlantıları, şimdilik bilemediğimiz anlamları keşfettikçe bu liste uzayıp gidecek.
Kitapta bir türlü kabullenemediğiniz, içinize sindiremediğiniz “cinsiyetçi” ayetler mi buluyorsunuz? Bütün içtenliğimle size tavsiyem şuradan başlamanızdır: Kadınla erkeğin eşit olduğunu kim söyledi? Modernistler önce eşitliği varsayıyor, ardından bu varsayıma göre Kuran’ı ve diğer her şeyi yargılıyorlar. Kuran bağlılarından cinsiyetlerin eşit olmadığını kanıtlamalarını bekliyorlar. Oysa kanıt yükümlülüğü iddia makamındadır ve modernistler eşitliği kanıtlamaya çalışmamışlardır. Arayın bu kanıtı. Ben bu filmi izledim, sonunu söyleyeyim mi? Aradığınız şeyi bulamayacağınız gibi eşit olmadıklarının binlerce kanıtını nereye koyacağınızı şaşıracaksınız.
Modernist dogmaların etkisinden kurtulmaya çalışan, buna rağmen yine de bu “ayrımcı” ayetler ağırına giden, duygusal olarak zorlanan bir kadın mısınız? Size tavsiyem düşünme alışkanlıklarınızı değiştirmeye çalışmanızdır. “Dinsel” konular ve “dünyevi” konular ayrımını terk edin. Kuran’ı okurken farklı, başka şeyleri düşünürken farklı bir akıl kullanmıyorsunuz. Kuran bir “din kitabı” değil, ondan her konuda yararlanmaya çalışın. Öğrenilmiş reflekslerinizi tanımaya, daha önce düşünmediğiniz veya üzerinde konuşmadığınız inançlarınızı keşfetmeye çalışın. Kuran’ın öğüdünü dinleyin ve sabırlı olun. Allah’a güveniniz ve çalışmanız kesinlikle boşa çıkmayacaktır.
Sayın Kuran bağlıları; saflar çok berraktır. Hem Kuran’ın Tanrı’sına hem de modernizmin tanrılarına tapamazsınız. Seçin birini.
Geleneksel Tefsirleri Yanlış Anlayan Feministler
Geleneksel yorumda “kadının dini eksiktir”. Yine geleneksel yorumda kadın namaz, Kuran öğrenciliği, imamlık, medrese hocalığı gibi işlere giremez, bu görevlerden kısmen muaftır. Modernist tefsirciler ve Allah’ı inkar eden feministler, bunu eski insanların geri zekalı oluşlarına, Ortaçağ karanlığına, hatta İslam’ın gelişmemişlik olduğuna bağlamak konusunda uzlaşmışlardır.
Oysa bunlar çoğunlukla doğru olan ve yaşamın somut koşullarından yola çıkan yargılardır. Burada kast edilen eksiklik kadının doğuştan gelen eksikliği, tasarım arızası, aşağılık bir yaratık olması falan değildir. Allah kusursuzdur, ona tasarım hatası yakıştırılamaz. Bu yorumlar, dini ayakta tutma sorumluluğunun ve dolayısıyla dini ayakta tutacak mücahit, yargıç, yönetici, memur, aile reisi gibi kişilerin erkeklerden yetiştiriliyor olmasının doğal sonucudur. Ailesini ve toplumunu korumak için kavgada ve savaşta ölme yükümlülüğü erkeğin omuzlarındadır, kadının değil. Arapçada din, yükümlülük demektir. Kadının dininin eksik olmasını kadın düşmanlığı sayanlar, yükümlülük sanki bir armağanmış gibi gülünç bir şey öne sürmüş oluyorlar. Belki kulağınıza çalınmış bir kent efsanesi vardır. Osmanlıda yapılan ilk nüfus sayımında erkekler ve çiftlik hayvanları sayılmış, kadınlar sayılmamıştır. Vay efendim bu ne aşağılamadır, Cumhuriyet kadını da sayıp insan yerine koymuştur, demek ki Cumhuriyet ne ileri, Osmanlı ne geridir, falan filan… Oysa askerliği zorunlu yapınca Padişah İkinci Mahmut bu sayımı erkek nüfusunu belirlemek için yaptırmıştır. Savaşta kullanılacak yük hayvanları da sayılmıştır doğal olarak. Yani bu sayım feminist fantezi dünyasındaki gibi bir taltif falan değildir, kolundan tutup ölüme atılacak erkekleri belirlemek içindir. Kadının böyle bir yükümlülüğü yoktur.
Bu nedenle din eğitiminin yapıldığı toplantılara öncelikle erkeklerin katılması gerekmiştir. Erkeğin sorumluluğu daha fazladır. Savaşmak gibi yaşamsal görevler öncelikle erkektedir (2:251, 4:3, 33:13…). Bu yüzden dersini iyi çalışma, dinini iyi öğrenme sorumluluğu da erkeğin üzerinde olmuştur. Aile reisi olacağı için ailesine dinini öğretme veya onları din öğrenmeye teşvik etme sorumluluğu göreli olarak erkeğin üzerindedir. Modernist yorumlarda zorbalık, gaddarlık, bidat olarak bir çırpıda mahkum ediliveren “namaza gelmeyeni dövme” fetvaları da yalnızca erkekler içindir, kadınlar için değil. Bunun gerekçesi yine aynıdır. Bize “namaz” olarak anlatılan Kuran dersine öncelikle evin erkeğinin gitmesi gerekir ki öğrensin. Dayak zoruyla adam toplamanın yanlışlığı ayrı tartışma. Ama feministlerin erkeğin aleyhine olan durumları örtbas etmelerine güzel bir örnektir bu.
Öte yandan kadının aybaşı durumunda kirli sayılması Yahudi icadıdır ve gerçek bir yanılgıdır. Aybaşı günlerinde Tevrat/Kuran eğitimine katılmayacak olması kadının sorumluluğunu daha da hafifletmiştir. Her evde kitapların olmadığı bir çağda Tevrat’ı/Kuran’ı öğrenmenin tek yolu düzenli okumalara gitmektir. Kadın ayda en az beş gün (veya dört haftada bir hafta) dersi kaçırdığı için geri kalır. Bu uyduruk yasak nedeniyle ortaya çıkan devamsızlık bile tek başına kadının dininin eksik olması yorumuna yol açabilir ve açmıştır. Örnek olarak şu hadislere bakabilirsiniz: Müslim, İman, 132(79); Ebu Davut, Sünnet, 84.[5]
Kadının yaşamını kolaylaştıran, hatta gereğinden fazla kolaylaştıran bu olguyu feministler çevirip sanki bir zorlukmuş, aşağılamaymış gibi anlatırlar. Gerçeği tersine çevirirler. Kadının yaşamı erkeğinkinden hep daha kolay olmuştur. Kadının daha büyük acı çektiği söylemi modern zamanların efsanesidir yalnızca. Gebelik örneği verilir örneğin. Doğumun ne acılı olduğundan dem vurulur. Öte yandan böbrek taşı düşüren erkektir. Böbrek taşı düşürmenin doğumdan daha acılı olabildiği biliniyor ama kültürel olarak erkekler acındırmayı öğrenmedikleri için “reklamını iyi yapamıyorlar”. Gebe kadınların bel ağrılarını anlamak isteyen erkek bilimadamlarının bebeğin ağırlığını taklit eden korselerle çalıştığını gösteren fotoğraflara, haberlere rastlamışsınızdır. Bu bilimadamlarının kafalarının basmadığı şey, kadının iskelet ve kas sisteminin bebeğin ağırlığını kaldırabileceği biçimde tasarlanmış olmasıdır. Bir ortopedi uzmanına sorun, anlatsın. Veya açın tıp kitaplarını, kadının bel omurlarının bebeğin ağırlığını karşılamak üzere nasıl farklı geometride olduğunu kendiniz görün. Şakayla karışık ağda örneği verilir, o da yanlıştır. Bacağına ağda yapmayı deneyen, acıdan gözü yaşaran ve bu acıya dayandıkları için kadınlara saygı duyan şaşkın erkek örneklerine sosyal medyada rastlamış olabilirsiniz. Oysa erkeğin bacak kıllarının çapı ve derinliği kadınınkinden fazladır, elbette daha fazla acıyacaktır. Sakallarına ağda yapmıyor olmalarının bir nedeni olmalı, öyle değil mi? Deneyenlerin yüzleri kan içinde kalmıştır.
Ek 1
Örnek haberimizde Ankara’nın çoktanrıcı doktorları açıklama yapmış: “Kadın cinayetleri politiktir.”[6] Bir Kuran bağlısı bu haberi nasıl yorumlamalıdır? Hani diyoruz ya, Kuran günceldir, tarih kitabı değildir. Kuran ayetlerini papağan gibi yinelemeyeceğiz. Somutlayacağız, yaşayacağız. Papağan olmak isteyenler var gerçi, onları rahat bırakalım. Biz yerimizde saymayalım, arınalım.
Firavun dedi ki: “Demek ben size izin vermeden ona inandınız ha! Bu, şehirde tezgahladığınız bir tuzaktır ki bununla şehir halkını oradan çıkarmak peşindesiniz. Yakında anlarsınız.” 7:123
Dediler ki: “Atalarımızı üzerinde bulduğumuzdan bizi çevirmek ve bu topraklarda büyüklüğü elinize geçirmek için mi geldiniz? İkinize de inanmıyoruz!” 10:78
“İşte bu ikisi kesinlikle büyücü olmalı! Büyüleriyle sizi toprağınızdan çıkarmak ve örnek yaşamınızı yıkmak istiyorlar!” dediler. 20:63
Toplumu arasındaki nankörlerin ileri gelenleri şöyle dediler: “Sizin gibi bir insanoğlundan başkası değil bu; size üstünlük sağlamak istiyor… 23:24
Dikkat edin. Dört ayette de Firavun, Musa’nın politik amaçları olduğunu öne sürüyor. Musa’ya ve Harun’a hayali politik bir tasarıyı yakıştırıyorlar. Yalnızca konuşmaya çalışan kişileri terörist olmakla suçluyorlar. Oysa kitabı okuduğumuz için biliyoruz ki politik amaçları olan kendisidir. Zalimler kendi emellerini Musa’ya yakıştırıyorlar. Elimizdeki örneğe ne kadar da benziyor. Türkiye’de baroların hep politik bir gündemleri olmuştur. Sözde adalet taleplerini hep bu gündeme göre biçimlendirmişlerdir. İşlerine gelmediğinde her türlü adaletsizliğe göz yummuşlardır. Kendi politik gündemleri için kullanma fırsatı doğduğunda sıradan suçları politik güdülenmeyle işlenmiş gibi göstermeye çalışıyorlar. Veya Firavun gibi algıları öyle çarpılmış, öyle paranoyak olmuşlar ki her hareketi kendi varlıklarına karşı sanıyorlar.
Dedi ki: “Efendim! Aslında onlardan birisini öldürdüm. Bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum!” 28:33
Musa korkuyor çünkü Firavun ve onun çoktanrıcı adamları Musa’nın işlediği cinayetin “politik” olduğunu öne sürüyorlar. Biliyorsunuz, Musa bir İbrani, öldürdüğü kişi ise bir İbrani’yle kavga eden bir Mısırlıydı. Yani Firavun ve adamları doktorların dediğini diyorlar! Doktorlar her karısını döven, kadın öldüren adama hayali bir politik gündem yakıştırıyorlar.
“Bir Mısırlı bir İbrani’yi öldürürse politik değildir ama bir İbrani bir Mısırlıyı öldürürse politiktir.”
“Bir kadın bir erkeği öldürürse politik değildir ama bir erkek bir kadını öldürürse politiktir.”
Doktorların her kadın katiline idam istedikleri gibi, Firavun’un adamları Musa’ya hiç bir hafifletici neden verilmemesini istiyorlar. Musa bu yüzden korkuyor. Zaten hemen her modern ülkenin ceza yasasına bu ilke girmiştir: Eylem politikse cezası daha ağır olur.
Türkiye’nin çoktanrıcı çoğunluğu, ellerine güç geçirdikleri anda kendi putlarına tapmayanları, yani temiz kalmak isteyenleri kovacak olan zayıflardır. Haberde yer alan açıklamada aslında ahlak demek olan “namus” ve “töre” kavramlarının aşağılandığına dikkat edin. Kadının kocasını dilediği gibi aldatabilmesini, genç kızın dilediği gibi zina edebilmesini ve karşılığında kuru bir ayıplama dahil hiçbir yaptırıma uğramamasını savunuyorlar.
Sağtöreye uygun olmayan edimlerin inananların arasında yayılmasını isteyenlere dünyada ve sonsuz yaşamda acı bir ceza vardır. Allah bilir ama siz bilmezsiniz. 24:19
Toplumu yanıt olarak yalnızca şunu söyledi: “Bunları kentinizden çıkarın; bunlar temiz insanlarmış!” 7:82, 27:56
Ek 2
Kuran’a güvenemeyen, kitaptaki ve doğadaki cinsiyet asimetrisi yüzünden öfkesinden kendini yiyip bitiren bir feminist kadın örneği:
https://odatv.com/kadinlari-dovun-diye-bir-ayet-gercekten-var-mi-26081941.html
Bu kadınlara üzülüyorum. Sınavları kolay değil. Modernist mitolojiyle korkunç bir biçimde beyinleri yıkandı ve artık nesnel gerçeğin ta kendisiyle, Tanrı’yla kavgalı olmaktan kurtulamıyorlar. Bu yolda ilerliyorlar, evet. İlerleme budur. Daima ileri!
Dipnotlar
[1] Oxford A Dictionary of Law, 2002.
[2] Routledge Dictionary of Politics, 2002.
[3] Bu konudaki bütün bulguları tek tek anmak olanaksız. Farklılıkların derinliği hakkında bir fikir edinmek için bin sayfalık şu kitaba göz gezdirebilirsiniz: Sex Differences: Summarizing More Than A Century Of Scientific Research
[4] Erkeklerden [el rical], kadınlardan [el nisa] ve çocuklardan, hiçbir gücü olmayan ve yol bulamayan umarsızlar başkadır. 4:98
“Aslında kadınlardan başka bir de ayrıca eşeysel tutkularla erkeklere [el rical] yöneliyorsunuz! Hayır, siz ölçüyü aşan bir toplumsunuz!” 7:81
[5] https://sunnah.com/muslim:79a https://sunnah.com/abudawud:4679
[6] https://ato.org.tr/news/show/622 Arşiv: http://archive.is/SAee2
https://ato.org.tr/news/show/622
Arşiv kaydı: http://archive.is/SAee2
Ankara’nın çoktanrıcı doktorları açıklama yapmış: “Kadın cinayetleri politiktir.” Bir Kuran bağlısı bu haberi nasıl yorumlamalıdır? Hani diyoruz ya, Kuran ayetlerini papağan gibi yinelemeyeceğiz, somutlaştıracağız, yaşayacağız. Papağan olmak isteyenler var gerçi, onları rahat bırakalım. Biz yerimizde saymayacağız, arınacağız.
7:123 Firavun dedi ki: “Demek ben size izin vermeden ona inandınız ha! Bu, şehirde tezgahladığınız bir tuzaktır ki, bununla şehir halkını oradan çıkarmak peşindesiniz. Yakında anlarsınız.”
10:78 Dediler ki: “Atalarımızı üzerinde bulduğumuzdan bizi çevirmek ve bu topraklarda büyüklüğü elinize geçirmek için mi geldiniz? İkinize de inanmıyoruz!”
20:63 “İşte bu ikisi, kesinlikle büyücü olmalı! Büyüleriyle sizi toprağınızdan çıkarmak ve örnek yaşamınızı yıkmak istiyorlar!” dediler.
23:24 Toplumu arasındaki nankörlerin ileri gelenleri, şöyle dediler: “Sizin gibi bir insanoğlundan başkası değil bu; size üstünlük sağlamak istiyor…
Dikkat edin. Dört ayette de Firavun, Musa’nın politik amaçları olduğunu öne sürüyor. Musa’ya ve Harun’da hayali politik bir tasarıyı yakıştırıyorlar. Yalnızca konuşmaya çalışan kişileri terörist olmakla suçluyorlar. Oysa biliyoruz ki politik amaçları olan kendisidir. Zalimler kendi emellerini Musa’ya yakıştırıyorlar.
28:33 Dedi ki: “Efendim! Aslında onlardan birisini öldürdüm. Bu yüzden, beni öldürmelerinden korkuyorum!”
Musa korkuyor çünkü Firavun ve onun çoktanrıcı toplumu Musa’nın işlediği cinayetin “politik” olduğunu öne sürüyorlar. Doktorların dediğini diyorlar! Doktorlar her karısını döven, kadın öldüren adama hayali bir politik gündem yakıştırıyorlar. “Bir kadın bir erkeği öldürürse politik değildir ama bir erkek bir kadını öldürürse politiktir.” “Bir Mısırlı bir İbraniyi öldürürse politik değildir ama bir İbrani bir Mısırlıyı öldürürse politiktir.” Doktorların her kadın katiline idam istedikleri gibi, Musa’ya hiç bir hafifletici neden verilmemesini istiyorlar. Musa bu yüzden korkuyor. Zaten hemen her modern ülkenin ceza yasasına bu ilke girmiştir: Eylem politikse cezası daha ağır olur.
Türkiye’nin çoktanrıcı çoğunluğu, ellerine güç geçirdikleri anda kendi putlarına tapmayanları, yani temiz kalmak isteyenleri kovacak olan zayıflardır. Açıklamada namusun ve törenin aşağılandığına dikkat edin.
7:82, 27:56 Toplumu, yanıt olarak, yalnızca şunu söyledi: “Bunları kentinizden çıkarın; bunlar, temiz insanlarmış!”
24:19 İman edenler içinde edepsizliğin yayılmasını arzu edenler var ya, onlar için dünyada da ahirette de korkunç bir azap öngörülmüştür. Allah bilir ama siz bilmezsiniz.
Sayın Kuran bağlıları, saflar çok berraktır. Hem Kuran’ın Tanrısı’na hem de modernizmin tanrılarına tapamazsınız. Seçin birini.
Merhaba,
Çok alakasız olacak ama,
Peygamber, eşlerinden birisine gizli bir söz söylemişti. Allah bunu başkasına açıkladığını ona bildirmiş, bunun üzerine bir bölümünü anlatmış, bir bölümüne de değinmemişti. Eşine söylediği zaman; “Sana kim haber verdi?” dedi. Dedi ki: “Bilen; Haberli Olan bana haber verdi!” (66:3)
ayetinin geçtiği yere kadar geldim. (wa-aẓharahu: and made it apparent; belirginleştirmek,ortaya çıkarmak) kelimesini çeviri bildirmek olarak almış.
nasıl bildirmiş diye düşündüm? Kuran dışında bir bildiri olabilir mi?
yazılarınızı okumak çok uzun zaman alıyor. bu yazıda tam bitmedi ama önceki yazılarınıza aşina olduğumdan heralde çok ağır(her anlamda) gelmedi.
emekleriniz için teşekkürler
Her türlü bildirmiş olabilir. Bunun vahiy olması gerekmiyor, yani bize özgü olmayıp yalnızca nebilere özgü yolla bildirilmiş olması gerekmiyor. Birisi bildirmiş olabilir. Doğrudan bildirilmemiş olup dedektiflerin yaptığı gibi sözlerin arasını bağlayarak kendisi bulmuş olabilir. Fiziksel kanıtlarla kendisi öğrenmiş olabilir. Bu yollarla öğrenmiş olması ona Allah’ın bildirmediği anlamına gelmez. Tıpkı size okuma-yazmayı öğretenin öğretmeniniz olmasının “insana yazmayı Allah öğretti” denmesiyle çelişmemesi gibi. Buna benzer pek çok ayet örnek verilebilir.