Allah yeryüzünü sizin için bir yerleşim yeri ve gökyüzünü bir yapı yapmıştır. Ve size biçim vermiş, ardından biçimlerinizi güzelleştirmiş ve temiz yiyecekler vermiştir. Efendiniz Allah işte böyledir; Evrenlerin Efendisi Allah Çok Yücedir! 40:64
Gökleri ve yeryüzünü gerçek olarak yaratmıştır. Size biçim vermiş, ardından biçimlerinizi güzelleştirmiştir. Ve dönüş ona olacaktır. 64:3
Yazarın doğru söylediğine inanıyor musunuz? İkna oluyor musunuz onun çok yüce olduğuna? Güveniyor musunuz ona döneceğinize? Öyleyse okuyun.
Dilerseniz hadislerin sahte peygamberinin nasıl kendisiyle ve Kuran’la çeliştiğini görerek başlayalım.
Hadis: Elçi buyurdu: “Fıtrat (yaratılış/doğa) beştir: Sünnet olmak (hıtan), etek traşı olmak, bıyığı kesmek, tırnakları kesmek, koltuk altını yolmak.” Buhari, Libas 63, 64, İstizan 51; Müslim, Taharet 39, (257); Muvatta, Sıfatun Nebiy 3, (2, 921); Tirmizi, Edep 14, (2757); Ebu Davut, Tereccül 16, (4198); Nesai, Taharet 10,11, (1, 14,15). Söyleyen: Ebu Hüreyre
Hadis: Elçi: “Her çocuk fıtrat üzerine doğar” buyurdu ve sonra da “Şu ayeti okuyun” dedi: “Allah’ın yaratılışta verdiği fıtrat…” (Rum 30). Sonra Elçi sözünü şöyle tamamladı: “Çocuğu anne ve babası Yahudileştirir veya Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir. Tıpkı hayvanın doğurunca, azaları tam olarak yavru doğurması gibi. Siz kesmezden önce, kulağı kesik olarak doğmuş hayvana rastlar mısınız?” Dinleyenler: “Ey Allah’ın Elçisi, küçükken ölenler hakkında ne dersiniz?” diye sordular. Elçi şu cevabı verdi: “Nasıl bir amel işleyeceklerdi Allah daha iyi bilir.” Bir başka rivayette: “Doğan hiçbir çocuk yoktur ki, konuşmaya başlayıncaya kadar şu din üzere olmasın” buyurulmuştur. Buhari, Cenaiz 80, 93; Müslim, Kader 22, (2658); Muvatta, Cenaiz, 52, (1, 241); Tirmizi, Kader 5, (2139); Ebu Davut, Sünnet 18, (4714). Söyleyen: Ebu Hüreyre
Burada bir sürü mantık hatası var. Birincisi, “fıtrat” eğer insanın sağını solunu kesmesi ise, fıtrat üzere doğduğumuzu söyleyemeyiz. Hadis elçisinin neyi kastettiği açık değildir. İkincisi, konuyu anlamamız için okumamızı istediği ayet şu:
Artık gerçeğe aykırı şeylerden uzaklaşarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanların yaratılışına işlediğine yaraşan biçimde davran. Allah’ın yaratışında değişiklik olmaz. Dinin kaynağı ve dayanağı işte budur. Fakat insanların çoğu bilmez. 30:30
Allah’ın yaratılışına işlediğine yaraşan şey nedir? Allah’ın bizi en iyi biçimde tasarladığını (40:64, 64:3) düşünerek sağlıklı organları kesip biçmekten sakınmak mı? “Erkeklerimiz sünnet derisi diye bir şeyle doğuyor. Gerekli bir şey ki tasarımcı böyle tasarlamış” mı diyelim, yoksa mesela şöyle mi diyelim: “Evrim aptal ve gözü kötü bir süreçtir. Tasarımcı akıllı olsaydı göz sinirlerini retinanın önünden değil arkasından geçirirdi, böylece retinamızda kör nokta olmazdı. Akıllı tasarım diye bir şey olsaydı apandisimiz olmazdı. Yirmilik dişlerimiz olmazdı.” Buna sünnet derisini de ekleyelim? Gördünüz mü, tanrıtanımazlarla “Müslümanlar” nasıl da uzlaşıverdiler tasarımın kötü olduğu konusunda?
Hadisi okumaya devam edelim. Hadis elçisi diyor ki, çocuk Müslüman doğar, onu anası babası bozar. Evet, oğlan sünnet derisiyle doğar, anası babası onu sakatlar ve Yahudi yapar. Ne? Müslüman mı yapar? Kuran’da sünnet olsaydı bunu söyleyebilirdiniz. Ama sünnet Kuran’da yoktur, Tevrat’ta vardır. Tevrat’ın gereğini yaparsanız iyi bir Yahudi olursunuz. Kuran’ın gereğini yaparsanız Müslüman olursunuz. 2×2=4. Elçi bu hadisi söyleyerek kendisiyle çelişiyor ve kendini çürütüyor.
Hadis elçisi kulağı kesik hayvana benzeterek bir hata daha yapıyor. Hayvanların kulağı sahibi belli olsun diye kesilir. İnsanların üstüne böyle bir işaret koymanız gerekiyor mu? Eğer gerekiyorsa bunu görünmeyen değil, görünen yerine korsunuz. Ayrıca bu işareti kadınlara da korsunuz. Akılla açıklanır bir benzetme değil.
Hadis elçisinin her söylediği Tevrat’tan, İncil’den, Talmud’dan, Zerdüşt kültüründen veya eski çoktanrıcı Mezopotamya kültüründendir. Kuran’a en iyi olasılıkla teğet geçer. Bu durumu Hadislerin Yahudi ve Hristiyan Kökeni yazımda somut kanıtlarıyla gösterdim.
Tevrat, Yaratılış 17/10-11 [İbrahim’e] Seninle ve soyunla yaptığım antlaşmanın koşulu şudur: Aranızdaki erkeklerin hepsi sünnet edilecek. Sünnet olmalısınız. Sünnet aramızdaki antlaşmanın belirtisi olacak.
Çok açık, değil mi? Aslında değil. Çünkü Eski Ahit’i bitirip Yeni Ahit’e gelince bakın karşımıza ne çıkıyor:
İncil, Yuhanna 7/22 Musa size sünneti buyurduğu için –aslında bu, Musa’dan değil, atalarınızdan kalmadır– Şabat Günü birini sünnet edersiniz.
Bozuk Tevrat, bağlılarına sünnet derisini kesmesi buyuruyor. Bozuk İncil’in İsa’sı ise Tevrat’ın buyruğunun orijinal olmadığını ima ediyor. Kitabımukaddes kendisiyle bol bol çelişen bir kitap. Tevrat ve İncil kendi içlerinde ayrıca çelişiyor. Bir başka yazıda ayrıntılarıyla tartışacağım. Tevrat’ın bozuk olduğuna işaret eden bolca Kuran ayeti vardır. Tevrat yazıcıları kelimeleri yerlerinden kaydırmış (2:104, 4:46, 5:13) ve “kalplerinizin kılıflarını alın” benzeri bir buyruğu “Şeylerinizin kılıflarını alın” biçiminde çarpıtmıştır. Olayın bir cümlelik özü budur. Dileyen Kitabımukaddes içinde sünnet sözcüğünü aratsın, karşısına çıkan manzarayı yorumlasın. Tesniye 10/16, Yeşaya 52/1, Yeremya 4/4, 9/25, 6/10 Hezekiel 44/7, Elçilerin İşleri 7/51 iyi birer başlangıç noktası olabilir.
Tanrı’nın İbrahim’e hele yetişkin yaşında sünnet olmasını buyurmuş olamayacağını bilmek için Kuran’ın Kitaplılarla ilgili söylediklerini iyi çalışmak ve üzerine Kitabımukaddes’i iyi okumuş olmak gerekiyor. Tevrat’ta hahamların kendi kafalarından yazdıkları bölümlerin kabak gibi sırıttığını gördüğünüzde, İbrahim’in bir taraflarını baltayla gerçekten kesip kesmediği konusu sizin için pırıl pırıl aydınlanır.
Kitabımukaddes’i dikkatle okuyunca şunu göreceksiniz: Yahudilerin çoğunluğu tıpkı Kuran’da örneği verildiği gibi çoktanrıcı çevre halkların yaşamlarına öykünmüş. Eski Ahit de Yahudilerin çoktanrıcılara öykündüklerinin kanıtlarıyla dolup taşıyor. Kitap yazıcısı hahamlar da bu özenti çoğunluktan çıkmış. Yani Eski Ahit’i yazan kişiler Kuran’ın “Samiri” dediği kişiler, Musa’yı izleyenler değil. Bu bağlamda kimi antropoloğun sünnetin kaynağının Eski Mısır olduğunu söylemesi yerli yerine oturuyor. Mısır’a dönmek istediler ve döndüler.
Müslüman kültüre Yahudilikten ve Hristiyanlıktan geçenleri saysak bitiremeyiz.
- Kuran yetmez, peygamberin yazmadığı sözleri de gerekli (gayri matluv vahiy, hadis).
- Din ve ahlak ayrımı.
- Uyduruk yiyecek haramları.
- Recm.
- Kurban.
- Darül Harp – Darül İslam ayrımı.
- Din adamlığı kurumu.
- Mehdi /mesih /yeniden elçi geleceği inancı.
- Kabir azabı.
- Aybaşı durumunun kadını engellemesi.
- Evrim karşıtlığı, iki kişiden türeme inancı.
- Kutsal dil inancı.
- Hatim indirme.
- Müzikli okuma.
- Helal sertifikası.
- Kutsal başörtüsü (takke, sıkmabaş).
- Haremlik – selamlık uygulaması.
- Bayramda mezar ziyareti.
- Seyitlik.
- Hülle.
- Berat kandili /kefaret.
- Iskat ve devir (bkz: kaddish).
- Kapının üstüne dua asmak (“o kendi kendini okuyor”).
- Muska.
- Hızır Aleyhisselam (bkz: Eliyahu Anavi; Hıdırellez)
Bunların her biri ayrı bir araştırma konusudur. Burada önemli olan, görece eski bu iki kültürün Müslüman toplumları etkileme örüntüsünün ayırdında olmak. Bu örüntüyü gördünüz mü toplumların bozulması da, kitapların bozulması da daha anlaşılır oluyor.
Sünnetin tıbbi /bilimsel boyutuyla ilgili sayısız malzeme var. Bu konuda bilgi sıkıntımız yok. Dileyen araştırır ve işlemin yararsız ve zararlı olduğuyla ilgili pek çok bulguya ulaşabilir. Ben şimdi kimsenin üzerinde durmadığı bir konuya dikkat çekeceğim:
Oğlanların Sünneti, Aynı Zamanda Sözleşmeleri Çiğnemek Suçudur
Çünkü sünnet T.C. yasalarına aykırıdır. Sünnet yapanlar ve yaptıranlar hem Kuran’a göre hem de seküler yasalara göre sözleşmeleri çiğnemekte, söyledikleriyle yaptıklarını ayırmakta ve suç işlemektedir (2:177, 5:41, 8:56, 26:226, 61:2-3).
T.C. Anayasası Madde 41: “Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.”
Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi Madde 19 (Türkiye taraftır): “Bu sözleşmeye taraf devletler, çocuğun ana-babasının ya da onlardan yalnızca birinin, yasal vasi veya vasilerinin ya da bakımını üstlene iken bedensel veya zihinsel saldırı, şiddet veya suiistimale, ihmal ya da ihmalkar muameleye, ırza geçme dahil her türlü istismar ve kötü muameleye karşı korunması için; yasal, idari, toplumsal, eğitsel bütün önlemleri alırlar.”
Madde 24/f/3: “Taraf Devletler, çocukların sağlığı için zararlı geleneksel uygulamaların kaldırılması amacıyla uygun ve etkili her türlü önlemi alırlar.”
Hasta Hakları Yönetmeliği Madde 22: “Kanunda gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, kimse, rızası olmaksızın ve verdiği rızaya uygun olmayan bir şekilde tıbbi ameliyeye tabi tutulamaz.”
Madde 29: “18 yaşından küçük ve mümeyyiz olmayanlardan organ ve doku alınamaz.”
Organ ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakli Hakkında Kanun Madde 5: “On sekiz yaşını doldurmamış ve mümeyyiz olmayan kişilerden organ ve doku alınması yasaktır.”
Madde 15: “Hukuka aykırı olarak organ ve doku alan, satan, satın alan, satılmasına aracılık eden, saklayan, nakleden veya aşılayan, organ veya doku teminine yönelik olarak ilan veya reklam veren veya yayınlayan kişiler hakkında 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 91 inci maddesi hükümleri uygulanır.”
Yönetmeliğe ve yasaya göre sünnetin yasadışı olması için çocuğun hasta sayılması gerekiyor. Ama eğer çocuk hasta sayılmayacaksa bu mevzuatın konusu olmadığı öne sürülebilir. Ama ortada hasta yoksa hastanede ne işi var? Bu durumda hastane olanaklarını, doktor da mesleğini kötüye kullanmış olur.
Her şey çok açıktır. Türkiye artık bir hukuk ülkesi olmadığı için Meclis hiç kimsenin uymayacağını bildiği yasaları çıkarmakta bir sakınca görmemektedir. Halk hiç kimsenin yasalara uymama durumunu artık kanıksamıştır, rahatsızlık duymamaktadır. Böylesine laçka olmuş bir halka “Yasaları Kuran’a uyduralım” deseniz ne olur, demeseniz ne olur? Her meslek gibi doktorluk da çürümüştür. Yasal meslek örgütleri olan Tabipler Birliği’nin bu rezilliği düzeltmek için hiçbir girişimi olmadığı gibi, aşıyı zorunlu yapması için hükümete baskı yapmak gibi açıkça kötü niyetli gündemleri vardır.
Her şeye rağmen Allah bizi terk etmiş filan değildir. Allah’tan korkan doktorların sünnet taleplerini yasal gerekçesini bildirerek geri çevirmeleri, sünnet yapan meslektaşlarını önce uyarmaları, sonra kınamaları, sonra ilişkiyi kesmeleri, sonra şikayet etmeleri gerekir. “Biz yapmasak sünnetçiye gidecekler, daha beter olacak” diye bir savunma olamaz. Fahişelik yapan bir kadın “Ben yapmasam başkası yapacak nasıl olsa” diye kendini savunabilir mi? Avukatlar! On binlerce avukat ne iş yapar bu ülkede? Kocasından tokat yediğini öne süren kadınlara 24 saat ücretsiz hizmet vermeyi düşünebilen avukatlar bu konuda ne düşünüyorlar acaba? “85 milyon aynı anda yasayı çiğniyorsa bir şey yapamayız” mı derler? Kimsenin uymadığı mevzuatın düzeltilmesi için girişimlerde bulunma görevleri yok mu? Hükümete çağrı yapın sözleşmeden çekilsinler, yönetmeliklere sünneti istisna olarak eklesinler. Veya yasalar uygulansın ve sünnet yasaklansın. Yazdıysan uygula, uygulamayacaksan yazma. Çünkü yasalar birer sözleşmedir. Sözleşme yapıldıysa gereği yerine gelecek. Yerine getirilmeyecek sözleşmeyi yapmayacaksın. Hem “insan haklarına” ve “çocuk haklarına” uyma iddiasında olup hem de işine gelmediğinde onu çiğneyenlerin durumu şuna benziyor:
Bunlar sizin ve atalarınızın uydurduğu isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiçbir kanıt indirmemiştir. Yalnızca sanıya ve benliklerinin isteklerine uyuyorlar. Oysa gerçek şu ki onlara efendilerinden yol gösteren gelmiştir. 53:23
…Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için uydurdukları efendilerine adanmış olmayı [ruhbanlığı] onlara biz yazmadık. Yine de gereği gibi ona uymadılar… 57:27
Toplum yaşamı çocuk oyuncağı değildir. Müslüman kişinin şu durumdan tiksinmesi gerekir. Ben doktor değilim, avukat da değilim. Eğer bir doktorun sünnet yaptığına tanık olursam önce bakanlığa, sonra savcılığa şikayet edeceğim. Belki oğullarını kesen ana-babayı da şikayet ederim. Varsın bakanlık ve savcılık gereğini yapmasın. Yanacak olan onlar olsun, ben değil (7:164).
Hepimize düşen görevlerden bir başkası, oğlunu sünnet ettirmeyen Müslüman ana-babayı övmek ve onları onurlandırmak. Arada kalmış ve çevre baskısından çekinenlere de bütün gücümüzle yardım etmek. Oğlunu sünnet ettirmemiş aydınlık zihinli ve temiz vicdanlı Müslümanlara da bir görev düşüyor. Bu konuda çevrelerindeki ana-babaları yüreklendirmeleri gerekiyor. Çünkü iyi örnekler her zaman sözlerden daha etkilidir.
“Oğlunuzun cinsel yaşamını bozacak ve geri dönüşü olmayan bir hata yapmak üzeresiniz. Aklı başına geldiğinde (eğer gelirse) oğlunuz sizi ömür boyu suçlayacak. Sizi uyaran olmasaydı Allah belki bağışlardı. Ama şu anda ben sizi uyardım, Elçi buyruğunu size bildirdim, sağlıkla ilgili durumu açıkladım ve sorumluluğu omuzlarınıza yükledim. Bile bile yanlış yaparsanız cezasını çekersiniz.” İşte bunu anlamaları gerekiyor. Bırakın sizi dinlemesinler. Siz bu uyarıyı yaptığınızda günahlarınızın bir bölümünü onlara yüklemiş olacaksınız. Dinlerlerse hepiniz kazanacaksınız. Güzel bir alışveriş!
“Bu Kadar Doktor Yalan Söyleyebilir Mi /Yanılabilir Mi?”
Sünnetin yararlı olduğunu söyleyen sürüyle doktor var çevremizde. Bu durumu soğukkanlılıkla değerlendirmek için öncelikle iki şeyi bilmemiz gerekiyor:
1) Doktorlar ve genel olarak bilim adamları Tanrı’nın (veya onların taktıkları adla Doğa’nın) kusurlu tasarımlar yaptığını söylerler. Modern insanın bilincine gittikçe yerleşen bu varsayımın sonuçlarını tıpta örneğin apandisitin veya bademciklerin veya yirmi yaş dişlerinin “bir işe yaramadığı” söyleminde görürüz. Doktorlar isteğe bağlı sezaryen yaparlar çünkü onlara göre Tanrı kadınları yanlış tasarlamıştır; aslında doğururken acı çekmemeleri gerekiyordur. Çünkü bilgeliği yitirmiş bilim adamı kendi erişemediği bilgiyi yok sayar. Kibirlidir, “Bilmiyorum” demek çok ağırına gider. Doğanın “hatasını” düzeltmeye kalkar. Örneğin küresel ısınmayı atmosfere metal tozları serperek “düzeltmeyi” tasarlar (bkz: geoengineering). Kuzey Amerika’da yaygındır, büyük otçulların nüfusları artınca avcılığı özendirerek nüfuslarını “dengeye almaya” çalışırlar. Örneğin bataklıkları doğanın bir arızası olarak görme hastalığı bizde de yaygındır. Kurutarak doğanın bu arızasını gideririz. Müslüman geçinen politikacılar bile hala demiyorlar mı, önüne baraj yapılmayan suların “boşa aktığını”? Doğanın kusurlu olduğu ve insanın bu kusuru düzeltebileceği inancı modern yaşamın her yerine sinmiş durumda. Sünnet konusunda yargıda bulunmak için “hayvanların kulaklarını yarma” veya “Allah’ın yarattığını değiştirme” ayetlerine muhtaç bile değiliz. Her yerimize sinmiş bu modernist ön kabulden kurtulmak yetecek.
2) Bilimin her dalı gibi tıp da geçmişte çok hata yaptı. Yirminci Yüzyıl’ın başlarında doktorlar sigara tavsiye ederlermiş. Doktorlar DDT’ye güvenli derlermiş, hatta insanların üzerinde bit ilacı olarak kullanırlarmış. Zihinsel hastalıklar için yıllarca elektroşok yöntemini uyguladılar ve hiç bir iyileşme sağlayamadılar. Yumurta ve tereyağını yıllarca boşuboşuna yasakladıklar. Bugünlerde psikiyatrların makine gibi yazdıkları Ritalin çocukları daha da hasta ediyor. Kokusu yıllar sonra çıkacak, iş işten geçtikten sonra kibirli tıbbın gittikçe uzayan fiyaskoları listesine eklenecek. Bir de işin para boyutu var tabi, ne kadar müdahale, o kadar para. Bunları bildiğinizde, sünnetin sağlığa iyi geldiğini söyleyen diplomalı kasıntıların varlığı sizi hiç şaşırtmaz. Diploma demişken, çınar ağacı kalınlığında çelik kolonların taşıdığı İkiz Kuleler’in bir kaç ton benzin aleviyle yıkıldığını (tarihte ilk ve son kez bir çelik bina yangınla çöküyor) yazıp altını imzalayan diplomalı, doktoralı, apoletli inşaat mühendislerinin olduğu bir çağdayız. TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası da bu raporun altına imzasını atmıştır. “Uzman” dediğimiz kişiler bunlar.*
Bu kadar doktorun hep birlikte yalan söyleyebilme veya yanılabilme olasılığını bu gerçekleri dikkate alarak değerlendirin. Bu sayfaları okuyorsanız “bu kadar din adamının” yanılabilme olasılığını çoktan dikkate almış olmalısınız, öyle değil mi?
*Düzeltme: Yıllar önce dergiyi elimde tuttuğumu ve yazıyı okuduğumu hatırlıyorum ama ne yazık ki İMO’nun sözünü ettiğim makalesini bir türlü bulamıyorum. Benzer örneklere bakabilirsiniz:
https://insapedia.com/statik-acidan-ikiz-kulelerin-yikilmasi (yorumlara dikkat, sıradan mühendisler bile yutmuyorlar)
https://yapirehberi.net/Yazi-WTC.htm veya http://archive.is/hgRnV
http://mo.org.tr/index.cfm?sayfa=etkinlik&sub=detail&bid=96&mid=96&tip=0&Recid=548 veya http://archive.is/VOa1l
“Reşit Olunca Kendi Karar Versin”
Bu noktaya gelebilsek çok ciddi yol almış oluruz. Ancak bu savda bile bazı problemler var. Ahlaki bir gri alana düşüyor. Kişinin sağlıklı bedenini kesip biçtirerek işlevlerini kısıtlaması veya risk alması doğru mudur? Örneğin gereksiz estetik ameliyatlar yasal olmalı mıdır veya doktorlara bu yetki verilmeli midir? Bu birinci soru. Bu soruyu sağlıklı yanıtlayabilmek için “insan hakları” çerçevesinden sıyrılmamız gerekir. Gerekçesine Din Nedir ve Kuran’a Göre Vejetaryenlik ve Hayvanseverlik yazılarımda değinmiştim. İkincisi, sağlıklı kişi kendine zarar vermek istiyorsa doktorların bunu yapmalarına izin verilmeli mi? Bu soruyu yanıtlarken iki konuyu hatırlamanızı tavsiye ederim: İradesine muhalif olarak “iyileştirilen” ruh ve akıl hastaları ve iradesine muhalif olarak intihar etmesine izin verilmeyen kişiler.
Eğer bu soruları Kuran’ın mantığı ve dünya görüşüne uyumlu olarak yanıtlayabildiyseniz size iyi bir haberim var: Kürtaj, ötenazi ve cinsiyet değiştirme tartışmalarını da çözmüş oldunuz! Çünkü bunların hepsi aynı açmazdan, modernizmin aynı ahlaki kara deliğinden türeyen sorunlar. ABD bu günlerde anasının ameliyat ve ilaçla “kız yapmak” istediği oğlunu korumak isteyen babanın mahkeme mücadelesini tartışıyor (https://www.lifesitenews.com/news/hundreds-of-thousands-demand-texas-leaders-step-in-to-prevent-transition-of-7-year-old-boy). Sünnet konusunda doğru yargı verebilenler bu gibi tartışmaları daha başlamadan çözüme kavuşturmuş olacaklar.
Daha da önemlisi, bir şeyler yapıp durumu düzeltmek için zamanımız daralıyor! Çocuklarını sakatlamak isteyen sapık ana-babalar benzer davaları Türkiye’de açtıklarında olay “eşcinsel hakları” çerçevesinde görülmeye başlayacak. Ellerinde emsal Yargıtay kararları olan Müslüman taslakları haklı olarak diyecekler ki; “Reşit olmayan çocuğunun cinsiyetini değiştirene izin var da geleneğimize uygun olarak sünnet ettirmek isteyene izin yok mu?” İşte o vakit iş işten geçmiş olacak çünkü çoğunluk Eşcinsel Hakları Tanrısı’na ve Feminizm Tanrısı’na tapıyor olacak; Müslüman taslakları dahil. Eğer Allah’ın mescitlerini zamanında yükseltebilirsek sahte tanrıların tapınaklarını yıkmamıza gerek kalmaz. Bunu yapmadığımız her gün yeni bir sahte tanrının, Ved’in, Suva’nın, Yaus’un, Yeuk’un tapınakları kurulacak.
“Dinimizi Bozmak İsteyenlerin Oyunlarından Biri Bu”
Evet, Yalnızca Kuran ilkesi için de aynı şeyi dediler. Senin “din” dediğin şey Yahudinin cahil olanı gibi yaşamaksa, bunun bozulmasından mı korkuyorsun? Bana Tanrımız’ın bir tek Tanrı olduğu bildiriliyor. Yaratıcısına kavuşmayı uman kişi iyileştirici işler yapsın ve hiçbir şeyi ona ortak koşmasın.
Kuran bin dört yüz yıldır bizi Kitaplıların dinimizi bozacakları konusunda uyarıyor. Çoktan bozmuş olabilecekleri olasılığını neden hiç hesaba katmıyorsun? Bak, alıntı yapıp dayanak gösterdiğin kaynaklar hep onların işi. Elinde geçerli tek bir dayanak var ve senin getirdiğin kanıtlar hep onun dışından, hep Yahudi-Hristiyan dünyasından. Ben senin bu durumundan rahatsızım ve seni bozmak düzeltmek istiyorum.
Bin küsur yıl önce de senin dediğini başkaları demişti. Müslümanlar oğullarını sünnet ettirmiyorlardı. Derken kimi Müslümanlar senin bahanelerini kullanarak oğullarını sünnet etmeye başladılar. Kitabını iyi bilen Müslümanlar demişlerdi ki: “Kuran’da sünnet yoktur. Dinimizi bozmak isteyenlerin oyunlarından biri bu!” Kim, neyi bozuyor anladın mı?
Oğlan Sünneti Konusunda Yaygın Mantık Karadelikleri
- “Muhammed Peygamber sünnetli doğmuş, onun için sünnet oluyoruz.”
Bunu taklit edeceksen sünnetli doğman gerekiyor, sünnet olman değil. Peygamber sarışın doğsaydı saçını sarıya mı boyayacaktın? - “Tevrat’ta da var, demek ki en eski Tanrı buyruğu.”
Yalnızca Tevrat’ta var. Tevrat bağlısıysan yap. - “Gelenekler yasanın üstündedir.”
Yasayı iyi bilinen geleneğe uygun çıkartırsın. Çıkartamıyorsan ülken işgal altında demektir. - “Zararlı olsaydı milyonlarca erkek bunun zararını görürdü.”
Görmediklerine tanık mısın? Milyonlarca erkeğin yatak odasına girdin mi? İnsan kulak kepçesi olmadan da yaşayabilir. Bebeklerin kulak kepçelerini kesenleri de aynı biçimde savunur muydun? - “Hastanede yapılmasın da merdiven altında mı yapılsın?”
Doktorların işleyebilecekleri her suç için geçerli bir savunma.
Yararlı Okuma
Türkiye’nin Erkek Düşmanı Yasaları https://www.feminizmnedir.com/dosya-turkiyenin-erkek-dusmani-yasalari/
Oldu Da Bitti – Kaan Göktaş
Sünnet – Nil Gün
quranicpath.com/misconceptions/sunnet.html
cirp.org
nocirc.org
norm.org
noharmm.org
15square.org.uk
circinfo.org
acroposthion.com