Bu kısacık yazıda anlatacağım şeyi –eğer çoktan düşünmüş değilseniz– anlamak için önce bitkilerin büyümesini hızlı gösteren birkaç video izleyin. Plant growth timelapse anahtar sözcükleri bulmanıza yardımcı olur. Bir de karasineğin reflekslerini yavaş oynatımla gösteren video izlerseniz daha iyi olur. Sonra yazıya geri dönün.
Ağacın ve insanın veya sineğin ve insanın farklı zaman algısı düzeylerini gördünüz. Ağaç bize duruyor gibi görünüyor ama aslında bizim gibi hareket ediyor. Şimdi daha da küçük bir yaratığın, örneğin bakterinin zaman algısını düşünün. Bu büyüklükteki yaratıkların gözle görülemeyecek kadar hızlı hareket edebildiğini belki görmüşsünüzdür. Kütle ve eylemsizlikleri neredeyse yoktur. Düşünme ve karar verme gibi karmaşık sinir sistemi süreçleri yoktur, işlemler molekül düzeyinde yürür. Bakterinin gözünden bakınca biz de çınar gibi, zeytin gibi, sekoya gibi yüzyıllarca kıpırdamadan yerimizde duruyoruz. Bu yüzdendir ki bakteri besiniyle dolu bir Petri kabında bir bakteri kalabalığının sayısı hızla artarken birkaç saat içinde çökeceğini biz biliyoruz ama bakteri bunu göremiyor. Bakteriye göre bu çok uzun bir zaman, “kuşaklar sonra” gerçekleşecek bir çöküş. Bakterinin bilip görmesini elbette mecaz anlamda kullanıyorum.
Şimdi ağacın bize göre farkını veya bizim bakteriye göre farkımızı sonsuza ıraksayın. Tanrı’nın gözüne ulaşırsınız. Allah zamanın içinde yer almaz. Zaman da yer gibi bir sınırlamadır ve yeri olmayan şeyin zamanı olmaz. Allah bizi bizim bakteriyi gördüğümüzden daha da iyi görüyor. Zamanın içinde olmadığı için, bakteri kolonisinin toplu ölümle karşılaşacağını görmesi için bizim gibi belli bir süre alan bir gözlem yapması gerekmiyor. Gönderdiği elçileri şöyle düşünün: Bakteri kolonisi, bol besinin varlığında durmadan çoğalarak kendi sonunu hızlandırıyor. Bu son yaklaşmadan önce koloniye bir uyarıcı gönderiyor ve yavaşlamalarını söylüyorsunuz. Uyarıyı dikkate almayan bakteriler “biz kuşaklar boyu bunu yapıyoruz ve öyle korkunç bir şey olmadı” diyorlar, aynı şeyi yapmayı sürdürüyorlar ve çabucak yok oluyorlar. Bu koloninin içinde bu gidişin gidiş olmadığını başından beri bilen birkaç kişi hep var. Ama onlar meczuplar, uçuk tarikatlar, komplo kuramcıları veya kötü haber getiren baykuşlar olarak görüldükleri için ciddiye alınmıyorlar.
Kuran’da Allah’ın geleceği kesin olan çöküşü haber vermesi böyledir. Bütün uygarlıklar er geç çürürler. Çürüyünce çöküş başlar. Tıpkı bakterilerde olduğu gibi, bir uygarlığın çökmesi çoğunlukla kuşaklar sürdüğü için bunu çok az kişi görebilir. Elçiler bunu görebilen azınlıktandır. Uygarlık karmaşıklaştıkça ve derinleştikçe kütlesi ve eylemsizliği arttığı için yaşlanıp hastalanması çoğunlukla yavaş olur. Bunu bir kule gibi düşünün. Daha yüksek bir kulenin devrilmesi daha uzun sürer. Eğer izlediyseniz, yüksek kuleler dinamitlendiğinde ilk birkaç salisede hiç hareket yok gibidir. Eğildikçe eğilmesi hızlanır. İşte şu anda içinde bulunduğumuz uygarlık, örgütlenmenin, hiyerarşinin ve sağkalım sistemlerinin karmaşıklığı bakımından geçmiş uygarlıklardan daha derindir. Daha yüksek bir kuledir. Bu yüzden devrilmekte olduğunu çok az kişi görebiliyor. Bütün yatırımını devrilmekte olduğunu göremediği bir kuleye yapmış olan, elçinin sözünü bir bağlama oturtamıyor.
Allah’ın Kitabı, sendeleyip düşmekte olan insana “düşüyorsun, kafanı vurup öleceksin, bir şey yap” diyen bir uyarıdır.
Not: Kuran’la ilgili her önerme ayetlerle sabittir. Önermenin karşılık geldiği ayeti bulamadıysanız sorun.