Kuran Bağlısı Kurban Keser Mi?

Kurban geleneği bir Kuran çalışkanı için öncelikli bir konu olmasa gerek. Hani Kuran’ın büyük uyarıları ve yok etme tehditleriyle karşılaştırıldığında, Gerçeğin Kitabı sayfalarında yer ayırmam gereken önemli bir konu olduğunu düşünmüyorum. Buna karşılık yeni kuşağın ve Müslüman olmayanların İslam algısını haddinden fazla etkilediğini ve bu geleneğin son yıllarda gittikçe göze battığını gördüğüm için yazmaya karar verdim. İlk ve son kez, bir daha geri dönmemek üzere bu konuyu tartışıyor ve kapatıyorum.

Yazıyı .pdf biçiminde indirebilirsiniz:

İçindekiler:

“İbadetler” ve “Kurban İbadetimiz”
Kurbanın Tanımı
Hac’da Kesilenler
Kurban Ekonomisi
İslam Adına Yapılan Sahtekarlık
Sağlık Açısından Kurban Okumaya devam et

Kuran Müslümanı’nın Asgari Donanımı (Okuryazar Olmayandan Kuran Bağlısı Olur mu?)

Sık yaşadığım bir durum: Kuran’ı yorumlayan bir yazar veya konuşmacı, çalışma alanındaki yetkinliğiyle yaptığı çıkarımların yanına bilimle veya kültürle veya öteki dinlerle ilgili öyle bir yanılgı ekliyor ki “çok yazık!” demekten kendimi alamıyorum. Veya nitelikli ürününü öyle kötü bir dil ambalajına sarıyor ki sıradan bir okurun kullanıp yararlanması olanaksız. Veya öyle can alıcı saptamalarda bulunuyor ki, kitabın kaynakçasını açıp baktığımda Avrupa dillerinde tek bir kaynak göremeyince “Bir de yabancı dil bilseydi kim bilir nasıl bir kitap olacaktı!” diye hayıflanıyorum. Veya toplumun var olmasını sağlayan fizik ve matematik yasalarından habersiz olduğu için iyi öğrendiği kuramı uygulamaya çevirmeye çalışırken olmadık potlar kırıyor. Okumaya devam et

Kitap Eleştirisi: Bir Başka Din: Tasavvuf – Cemre Demirel

“İkiz kule saldırılarından beri Müslümanlara potansiyel terörist gözüyle bakılan Amerika’da, bu Mevlana nasıl bu kadar popüler olabildi sanıyorsun?”

Yolum düştüğünde uğradığım kitapçının “din” reyonu büyüdü, çünkü sonradan yanına ayrı bir “tasavvuf” bölümü eklediler. Çünkü tasavvuf kitaplarının sayısı son yıllarda patladı. Atatürkçülük ve bilimsel düşünce, özgürlük gibi batı uygarlığının yücelttiği kavramlar ve değerler gözden düştükçe tasavvuf ve hurafe göze girdi. Türkler kavramları birbirine o denli karıştırdılar ki, aslında şu son yazdığım cümle aynı zamanda hem bütünüyle yanlış, hem de doğru. Öyleyse kavram bulanıklığına meydan vermemek için yerlerinden kaydırılmamış sözcüklerle anlatayım. Okumaya devam et

Arapça Sözcük Denkliği ve Anlam Kıyımı

Kuran’la ilk tanışmamız ne ‘hoca’da olur, ne camide, ne de ‘Kuran Kursu’nda. Bunların Kuran’la ilgileri yoktur. Kuran’la ilk tanışmamız onun çevirisiyle (veya mealiyle) olur. Kimi okur, çelişkiler bulur, vazgeçer. Kimisi de terimlerle dolu olduğu için anlaşılmaz bulur. Kuran’ın bütününü veya bir parçasını çevirenlere veya onun üzerine yorum yapanlara anlatmakta zorlandığım bir konu var:

Arapça kökenli Türkçe sözcüklerin anlamları, Arapça orijinallerine denk değildir! Okumaya devam et

Kuran’da Başkanlık Sistemi ve Referandum

Başlığı görünce “Kuran’da başkanlık sistemi ne gezer, ne saçmalıyor bu adam?” dediyseniz size bir soru: Yaşam dinsel ve dinsel olmayan diye ikiye ayrılır mı; Kuran’da böyle bir ayrım var mı? Bir soru daha: Kuran bir din kitabı mı? Evet, Kuran’da demokrasi de yok, teokrasi de, monarşi de… Ama adalet var, denge, ölçü, iyilik var. Asliye ceza mahkemesi, Yargıtay da yok Kuran’da ama hukuk var. Başkanlık sistemi yok ama bu Kuran’ın, dolayısıyla yazarının bu konuda bir fikri olmadığı anlamına gelmez. Haşa! Tek bir insan eylemi söyleyebilir misiniz ki Allah’ın o konuda bir söyleyeceği, eyleyeceği olmasın? Kuran yere sigara izmariti atanlardan söz etmiyor, suçun ve suçlunun büyüğünden söz ediyor. Sık sık, dönüp dolaşıp Allah’ın yolundan dönenlerden, tek ve gerçek Tanrı’dan başkasına tapanlardan ve tanrılık taslayanlardan söz ediyor. Bunların nasıl ve neden yok edilme gerekçesi olduğunu anlatıyor. Okumaya devam et

Kitap Eleştirisi: Bir Müslüman Evrimci Olabilir Mi? – Caner Taslaman

taslaman_evrimciTaslaman, soyunun tükenme eşiğinde olduğunu düşündüğüm düşünen Müslümanların son örneklerinden. Bir dahi olduğunu düşünmüyorum elbette. Ama okuduğum kadarıyla kalıplara sıkışmışlık belirtisi göstermiyor. Bir düşünce kampına ait olma zorunluluğu duymuyor. Ve anladığım kadarıyla modernizm ve gelenekselci bağnazlık kutupları arasında bir seçim yapmak zorunda olmadığının bilincinde. Okumaya devam et

“Yine İlgilen Ama Hobi Olarak…”

Gelenekçi din algısı, din kavramını yaşamın tümünü açıklayan sonsuz kapsayıcılıkta bir öğreti veya bütün kuralların üzerinde bir hukuk ilkesi olarak değil, parçayı açıklayan ve bütünü bireysel deneyime ve bilgi birikimine bırakan bir özel ilgi alanı durumuna düşürmüş. Yaşamın her alanında yaşanan ahlaki çıkmazları veya geniş gri alanları gelenek dinlerinin bilenlerine (örneğin “hoca”lara) sorduğumuzda aldığımız –veya aslında alamadığımız– yanıtlar bu yitikliği göz önüne seriyor. Okumaya devam et

“Hediye Vermek Sünnet mi?”

Önümüz yılbaşı ve “dinimizi” öğrenmek için Kuran’ı eline alıp adam gibi okumak dışında her yola inatla başvuranlar yine din satıcısı münafıklara soracaklar, bilirkişilerden fetva isteyecekler, internet forumlarında bol sloganlı çekişmelere dalacaklar. Ben yılbaşı fetvası vermeyeceğim konusunda görüş bildirmeyeceğim. Bir görüşüm olmadığından değil, üzerinde durulmayan başka bir konuya dikkat çekmek istediğimden. Takip ediyorsanız farkına varmışsınızdır, dikkatlerden kaçan veya az konuşulan ama önemli olduğunu düşündüğüm konularda yazmaya çalışıyorum elimden geldiğince. Yılbaşı vesilesiyle doğum günü, X günü, Y günü… diye git gide uzayan lanet bir özel günler listesiyle birlikte yaşayan ve bu günlerde birilerine bir nesne vermek zorunda olduğunu hisseden bir kalabalığın aklına gelebilecek bir soruyu yanıtlamak veya aklına hiç gelmemiş bir soruyu aklına sokmak istiyorum. Okumaya devam et

“Dinle ilgilenmiyorum”

Bir haber sitesinde, din satıcısı münafık bir politikacının yolsuzluğuyla ilgili bir haberin altında şöyle bir yorum vardı: “Müslüman olsaydım yakasına yapışırdım.” Yorum yazan şaşkının bu cümleyi kurabilmesini sağlayan olgu, din ile ahlakın arasının ayrılmasıdır. Yorum yazan şaşkın, herkesin bildirdiği bağlılıktan, ettiği yeminden, verdiği sözden yalnızca “dindaşlarına” değil, bütün topluma karşı sorumlu olduğunun ayırdında değil. Büyük olasılıkla insanları “bir dini olanlar” ve “olmayanlar” diye ikiye ayırıyor. “Dini olanlar” yalnızca birbirlerine karşı sorumlular, öyle mi? Peki, “dinsizler” kime karşı sorumlu? Dinsizlerin inanmasalar bile dini bilmek gibi bir sorumlulukları yok mu? İçinde bulundukları toplumun tarihini, kültürünü, sanatını bilmek gibi bir sorumlukları var da, dinini bilmek isteğe mi bağlı? Sahi, Türkçe, Matematik, Fen, Tarih, Coğrafya gibi derslerin zorunlu olmasına ses eden yok ama din dersinin seçmeli olması için yaygara kopuyor, öyle değil mi?

“Dinle ilgilenmemek” bir seçenek mi? Okumaya devam et