İnsansı ve Kusurlu Tanrı İmgesinin Aşılanması: Hayalet Avcıları Örneği

ghostbustersBir önceki yazıda Allah’ın sıfatlarının, daha doğrusu adlarının neden önemli olduğundan ve somut sonuçlarından söz etmiştim. Okurlardan İbrahim’in bu güzel ve ayrıntılı incelemesini Uzak, İnsansı ve Kusurlu Tanrı İmgesi yazımda çizmeye çalıştığım büyük resmin içinden bir piksel olarak paylaşıyorum. Burada filmleri değil, filmler üzerinden Batı basınını ve eğlence kültürünü, dahası “popüler kültür” denen şeyi okuyoruz. Bu filmler, sudan çıkardığımız iki balıktır. Kokuyu tanıdığınızda aynı sudan çıkan bütün balıkları ayırt etmeye başlar, başka denizin balığı olarak yutturma girişimlerine hedef olmazsınız. Batılı hümanist kültürün hiç de evrensel olmadığını ve binlerce yıldır sürüp giden pagan kültürün devamı olduğunu anlarsınız. Din ve bilim çatışması diye yutturulan masalın arka planını anlarsınız. Çocuklarınıza bu tür eğlence ürünlerini yedirerek onları öldürdüğünüzü (6:137, 17:31) anlarsınız. Bakara’nın hemen başındaki o kişilerin kimler olduğunu anlar, “şu beyinsizler gibi mi inanalım” sözünün uygulamasını görürsünüz. “Uzun” diyerek okumazsanız göremezsiniz…

Yazıyı pdf olarak indirebilirsiniz (24 sayfa): İndir

  Okumaya devam et

“Dinle ilgilenmiyorum”

Bir haber sitesinde, din satıcısı münafık bir politikacının yolsuzluğuyla ilgili bir haberin altında şöyle bir yorum vardı: “Müslüman olsaydım yakasına yapışırdım.” Yorum yazan şaşkının bu cümleyi kurabilmesini sağlayan olgu, din ile ahlakın arasının ayrılmasıdır. Yorum yazan şaşkın, herkesin bildirdiği bağlılıktan, ettiği yeminden, verdiği sözden yalnızca “dindaşlarına” değil, bütün topluma karşı sorumlu olduğunun ayırdında değil. Büyük olasılıkla insanları “bir dini olanlar” ve “olmayanlar” diye ikiye ayırıyor. “Dini olanlar” yalnızca birbirlerine karşı sorumlular, öyle mi? Peki, “dinsizler” kime karşı sorumlu? Dinsizlerin inanmasalar bile dini bilmek gibi bir sorumlulukları yok mu? İçinde bulundukları toplumun tarihini, kültürünü, sanatını bilmek gibi bir sorumlukları var da, dinini bilmek isteğe mi bağlı? Sahi, Türkçe, Matematik, Fen, Tarih, Coğrafya gibi derslerin zorunlu olmasına ses eden yok ama din dersinin seçmeli olması için yaygara kopuyor, öyle değil mi?

“Dinle ilgilenmemek” bir seçenek mi? Okumaya devam et