“Yine İlgilen Ama Hobi Olarak…”

Gelenekçi din algısı, din kavramını yaşamın tümünü açıklayan sonsuz kapsayıcılıkta bir öğreti veya bütün kuralların üzerinde bir hukuk ilkesi olarak değil, parçayı açıklayan ve bütünü bireysel deneyime ve bilgi birikimine bırakan bir özel ilgi alanı durumuna düşürmüş. Yaşamın her alanında yaşanan ahlaki çıkmazları veya geniş gri alanları gelenek dinlerinin bilenlerine (örneğin “hoca”lara) sorduğumuzda aldığımız –veya aslında alamadığımız– yanıtlar bu yitikliği göz önüne seriyor. Okumaya devam et

“Dinle ilgilenmiyorum”

Bir haber sitesinde, din satıcısı münafık bir politikacının yolsuzluğuyla ilgili bir haberin altında şöyle bir yorum vardı: “Müslüman olsaydım yakasına yapışırdım.” Yorum yazan şaşkının bu cümleyi kurabilmesini sağlayan olgu, din ile ahlakın arasının ayrılmasıdır. Yorum yazan şaşkın, herkesin bildirdiği bağlılıktan, ettiği yeminden, verdiği sözden yalnızca “dindaşlarına” değil, bütün topluma karşı sorumlu olduğunun ayırdında değil. Büyük olasılıkla insanları “bir dini olanlar” ve “olmayanlar” diye ikiye ayırıyor. “Dini olanlar” yalnızca birbirlerine karşı sorumlular, öyle mi? Peki, “dinsizler” kime karşı sorumlu? Dinsizlerin inanmasalar bile dini bilmek gibi bir sorumlulukları yok mu? İçinde bulundukları toplumun tarihini, kültürünü, sanatını bilmek gibi bir sorumlukları var da, dinini bilmek isteğe mi bağlı? Sahi, Türkçe, Matematik, Fen, Tarih, Coğrafya gibi derslerin zorunlu olmasına ses eden yok ama din dersinin seçmeli olması için yaygara kopuyor, öyle değil mi?

“Dinle ilgilenmemek” bir seçenek mi? Okumaya devam et

“Gayba İnanmak”

-I-

Doğayı gözleyip onu yöneten (veya onun içine gömülü olan veya onu var eden, nasıl ifade ederseniz edin) yasaları keşfetme süreci kökten kusurludur. Kusurlu demek, yanlış veya gereksiz olduğu anlamına kesinlikle gelmiyor. Kusursuz veya tam olmaktan uzak olduğu anlamına geliyor. Bilimsel yöntem kısaca şöyle işler: Okumaya devam et