Müslüman Sinema

Burada modern toplumun “din” veya “dinler” algısının baştan aşağı yanlış olduğunu çok kez anlatmaya çalıştım. Bizim Kuran bilgisinden ve bilincinden uzak oluşumuz da bu birikimin bir sonucudur. Bazı kitaplar ve filmler vardır, “din kitabı yazıyorum” diye yazılandan, “dinî film çekiyoruz” diye çekilenden daha dinseldir, o yönde daha eğiticidir, düşündürücüdür, değiştiricidir. Zaten baktığımız her yerde iyi ve kötü, haklı ve haksız, güzel ve çirkin, tektanrıcılık ve çoktanrıcılık ayrımını görebilecek, bu çözümlemeyi hızlıca ve derinlemesine yapabilecek duruma gelmektir amacımız. Bu yönde kendini geliştirmek isteyenlere tavsiye edebileceğim filmlerden bir kaçını sıralıyorum. Bu bir “en sevdiğim filmler” listesi değildir. Kimseyi sinemaya ısındırmaya çalışıyor da değilim, sinema yüzde doksan dokuz oranında şeytanın salâtıdır. Bunlar bir anlamda bu kurala istisna sayılabilecek filmlerden bir kaçıdır. Filmlerin hepsini internette satılık veya izinli veya izinsiz kopya olarak bulabilirsiniz. Bulamadığınız olursa yazın. Ekleyeceğiniz olursa yazın.

Kaç Para Kaç (1999, Türkiye): Hazcı-maddeci ahlak eleştirisi olabilecek bir film. Toplumda iyi olma çağrısı anlamında salâtın eksikliğini düşündürüyor. Adamın doğru davranması için kendi vicdan temizliği dışında üzerinde fazla bir baskı olmadığını görüyorsunuz. Ahlaki baskı olmaması nedeniyle durumunun kötüye gittiğini de görüyorsunuz. “Müslüman” bir ülkede piyango ve şans oyunlarını destekleyen bir devlet olması üzerinde düşündürüyor. Çok iyi bir film değil ama duygusal olarak basıcı ve sıkıcı olması, kahramanın yaşadığı vicdan işkencesini hissettirmesi bence filmi daha değerli kılıyor.

Durak /The Fool (2014, Rusya): Ahlaksızların arasında ahlaklı olmaya çalışan kişinin ödemek durumunda kaldığı bedeli düşündüren bir film. Rusya’yı falan değil, basbayağı Türkiye’yi anlatıyor. Adamın “tanımadığımız insanlar için kendini tehlikeye atıyorsun” diyen karısına verdiği yanıta uzaklığımız, tektanrıcılık ilkesini anlamaya uzaklığımız da olabilir. Televizyon kanalları Ramazan’da saçma sapan evliya filmleri veya Mesaj oynatacaklarına “dini film” diye bunu oynatsınlar. Taslamanların Dormanların ömür boyu yapamayacakları hizmeti yapmış olurlar.

They Live (1988, ABD): Başkahraman, bazı insanların göründükleri gibi insanlar olmadıklarını keşfediyor. Bu ayrım filmin kendi ahlaki yargılarına göre yapılıyor ama Kuran öğrencisine fazlasıyla tanıdık ve yakın gelebilir. Cin kavramı üzerinde düşünmenizi sağlayacak. 2:8-14 üzerinde düşünmenizi sağlayacak.

Rang De Basanti (2006, Hindistan): Hint filmi olduğuna bakmayın. Kötülüğün egemenliği altında yaşayan her halka tanıdık gelecek bir öyküsü var. İyileştirici iş yapma güdüsünün herkesin içinde olduğu, yalnızca küçük dürtmelerle uyandırılmayı beklediği gerçeğini hatırlatıyor. Tek sıkıntısı bir buçuk saatlik öyküyü sündüre sündüre üç saate çıkarması. Bir buçuk saatlik bir montajı yapılabilir.

The Platform (2019, ABD): Kapitalizmin güzel bir modelini oluşturuyor. Simge ve mecaz üzerinden kapitalist ahlakın açmazlarını ve insanı içine düşürdüğü çelişkileri tartışıyor. “Bilimin ışığında ilerleyen” modern toplumun aslında ne kadar aptal olduğunu düşündürüyor. Küçüklere uygun değil.

Tala Va Mes /Altın ve Bakır (2011, İran): Selvi Boylum Al Yazmalım’ın hemen arkasından izlenmeli. Eşler veya “sevgililer” arasındaki sevginin ne olduğunu çoktan unutmuş, Müslümanlığı namaza, sevgiyi “seni seviyorum” boş sözüne indirgemiş bir kuşağın içinde yolunu kaybetmek üzere olan mümin adayı gence ilaç gibi gelebilir. Net bir bitiş isteyenler sevmeyebilir.

Early Warning (1981, ABD): Basını, üniversiteyi, üretimi ve politikacıları yöneten küçük bir azınlığın farkına varan gazetecinin başına gelenler. Filmin başında açıklanan plan Fabian’ın öyküsü gibi kurgu görünmekle birlikte gerçektir. Filmin Hristiyan işi olması bizim yaklaşımımızı değiştirmemeli. Sözün en güzelini nereden gelirse gelsin dinleriz. Hristiyanların bilip iman ettikleri bazı gerçekler var ki Kuran bağlılarıyla ortak paydaları olmalıdır. Mesaj filminde Mekke’den kaçan Müslümanların Habeş kralına sığınmalarından daha gerçekçi bir bakış açısıdır bu. Kötü bir film olduğunu söylemeliyim ama en iyi televizyon dizisinden iyidir.

Jodaeiye Nader az Simin /A Separation (2011, İran): İntikamla bağışlayıcılık, bencillikle özgecilik arasında mutlak adaletin bulunduğu bir nokta var mı diye kıvrandıran, izleyiciyi en az bir karakterin, belki dört karakterin her birinin yerine kendini koymaya zorlayan bir film. Keşke sinema denen şey Hollywood’dan fışkıran pislik ve taklitleri yerine hep böyle filmlerden oluşsaydı. Oyunculukların ödül almamış olması ödüllülerden daha iyi olmadıkları anlamına gelmiyor. Hızlandırılmış olarak izlemek istemediğim ender filmlerden.

12 Angry Men (1957, ABD): Çoğunluk ve şura üzerinde düşünmenizi sağlar. Sorumluluğun paylaşımı ve dolayısıyla kadercilik üzerinde düşünmenizi sağlar. Bu arada belki jürili olsun, jürisiz olsun adliyelerde dağıtılan adaletin kalitesi hakkında düşünmenizi de sağlar. Eleştirel düşünme ve tartışmayla ilgilenenlere özellikle tavsiye edilir.

Baader Meinhof Complex (2008, Almanya): “Terör örgütü” koşullanmasından sıyrılabilirseniz düşündürücü, eğitici, ufuk açıcı bir izleme olabilir. Yaklaşık birinci saatin sonunda adamın kredi kartı ve dijital kimlikle ilgili söylediklerine dikkat edin. Bunun önemini vurgulamak için biraz abartayım: Çoktanrıcılığın pisliğinden arınma derdi olan, Tağut’a boyun eğmekten korkan herkes bu bölümü yılda on kez veya bir ay boyunca her gün sabah kalkar kalkmaz izlemeli, ezberlemeli, beynine kazımalı. Müslümanlar bir “terör örgütü” değil, muhalif bir politik örgüt kuracaklar. Tağut’un askerleri bu örgütün başarısız olması için canhıraş çalışacaklar ve filmdekine benzer yöntemleri kullanmaktan çekinmeyecekler. “Komplo kuramcısı” olmaktan korkandan, “beni kim niye izlesin de engellesin yahu ehehe” diyenden Müslüman olmaz.

The Big Short (2015, ABD): Riba piramidinin tepesinde işlerin nasıl yürüdüğünü anlamak için eğlenceli bir izlence. Faiz yazılarımda verdiğim kaynakları okuyup iyice anladıktan sonra izleyin yoksa ne olup bittiğini anlamayabilirsiniz.

 

Müslüman Sinema” üzerine 2 yorum

  1. Saw/Testere serisi de bu listeye eklenebilir. Ben üzrerimde bu kadar eğitici etkisi olmuş bir film daha izlememiştim. Sıradan bir korku-gerilim filmi olarak görülmesine rağmen, zamanın ve hayatın kıymetini abartılı örnekler üzerinden anlatması açısından eşsiz bir film. Şikayetci olduğumuz, burun kıvırdığımız hayatlarımızın aslında çok kıymetli olduğunu çok etkileyici bir biçimde anlatıyor. Şükretmemiz gereken, hakkıyla değerlendirmemiz gereken müthiş hayatlarımız olduğunu, basit bir şekilde, ölüm-kalım durumunda anlayacağımızı bu kadar güzel bir şekilde anlatan başka bir film var mı bilemem. Beni çok derinden etkilemişti, izledikten sonra Son Gün için iyi işler yapıp boş durmamaya yönelik bir bilinç oluşturmuştu. Tanrıya kulluk etmek için elimdeki fırsatları doğru değerlendirmem gerektiğini ve bu fırsatların elimden gidince bu fırsatlara şükretmediğim için çok pişman olacağımı hatırlatmıştı. Çaresiz kalacağımız, yalnızca o güne kadar yaptıklarımızla yargılanacağımız günü hatırlatmak için iyi bir film diye düşünüyorum. Filmi izlerken ölümle karşı karşıya gelip yaptığı ahmaklıkları hatırlayan karakterlerle empati kurmak filmin mesajını daha iyi anlamayı sağlayabilir. Tanrı’nın bağışladığı hayatın oyun ve eğlenceden ibaret olmadığını, boşa geçirilen her anın ölümle burun buruna gelinilince yakıcı bir pişmanlık oluşturacağını çok iyi anlatıyor. Öneririm.

    • İşte bu baktığı her yerde Allah’ın çağrısını görmenin küçük bir örneği.

Bir Cevap Yazın